Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Secde Sûresi 18-22. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
18-Hiç mü’min olan bir kimse, fâsık olan (kâfir) bir kimse gibi olur mu? (Elbette bunlar) bir olmazlar.
19-Îmân edip sâlih ameller işleyenlere gelince, artık yapmakta olduklarına karşılık onlar için bir ağırlama yeri olarak Me’vâ Cennetleri vardır.
20-Fakat o fâsıklık edenlere gelince, artık onların varacağı yer, ateştir. Ne zaman oradan çıkmak isteseler, oraya geri döndürülürler ve onlara: “Kendisini yalanlamakta olduğunuz ateşin azâbını tadın!” denilir. (*)
21-(Âhiretteki) en büyük azabdan ayrı olarak, daha yakın azabdan (dünya azâbından) da onlara mutlaka tattıracağız; tâ ki (isyankâr hâllerinden) dönsünler.
22-Kendisine Rabbisinin âyetleriyle nasîhat edilip de sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim olabilir? Şübhesiz ki biz, günahkârlardan intikam alıcılarız.
(*) “Biri fâsık olsa (günahlara dalsa), gāliben (çoğunlukla) ahlâksız ve vicdansız olur. Zîrâ arzû-yı ma‘siyet (isyân arzusu) vicdandaki îmânın sadâsını (sesini) susturmakla inkişâf edebilir (gelişebilir). Demek vicdânını ve ma‘neviyâtını sarsmadan, istihfâf etmeden (hafife almadan), tam ihtiyâriyle (isteğiyle) şerri işlemez. Onun için İslâmiyet, fâsıkı hâin bilir. Şehâdetini (şâhidliğini) reddeder. Mürtedi (İslâm dîninden çıkanı) zehir bilir. İ‘dâm eder. Zimmîyi (İslâm toprağında yaşayan gayr-ı müslîmi) ve muâhidi (İslâm devletiyle andlaşma yapan kâfirleri) ibkā eder (bırakır).” (Mektûbât, Hutbe-i Şâmiye, 474)