Bunun üzerine Efendimizin hicretini başlangıç kabul ederek, "Resûlullahın gelişinden bir ay, iki ay sonra" diye Hicrî tarih kullanmaya başladılar.
Hz. Resûl-i Ekremin dâr-ı bekâya irtihâline kadar da bu suretle kullanıldı. Fakat, sonra kesildi, kullanılmadı. Hz. Ebû Bekir`in hilâfeti zamanı ile Hz. Ömer`in hilâfetinin dört senesi böyle geçti. Sonra resmî muâmeleler ve medenî münasebetlerin vakitlerini belli etmeye ve tâyinine ciddi gerek duyuldu.
Bunun üzerine Hz. Ömer, ashabı topladı. Onlarla istişâre etti. Sa`d bin Ebî Vakkas Hazretleri Peygamberimizin vefatı zamanının esas alınmasını, Talha bin Ubeydullah Hazretleri Efendimizin Peygamber olarak gönderiliş tarihini, Hz. Ali Resûl-i Kibriya`nın Medine`ye hicretlerini, başkaları ise Efendimizin doğum gününü tarihe başlangıç olarak kabul edilmesini teklif ettiler.
Hicretin on yedi veya on altıncı yılında toplanan bu şurânın müzâkereleri neticesinde Hz. Ali`nin teklifi üzerine ittifak edildi. Ancak hangi ayın başlangıç olarak kabul edileceği hususunda bir mutabakata varılmadı. Abdurrahman bin Avf Hazretleri, "Haram Ayların" ilki olduğu için Receb`i, Talha bin Ubeydullah Müslümanların mübârek ayıdır diye Ramazan`ı, Hz. Ali (r.a.) ise sene başıdır diye Muharrem`i başlangıç olarak teklif etti. Bu hususta da yine Hz. Ali`nin teklifi kabul edildi.
Böylece Kamer senesi esas ve Hicret tarihi başlangıç kabul edilerek, Müslümanlar kendilerine mahsus bir takvim tanzim etmiş oldular.(Zebidi, Tecrid, 8/121-122)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet