Bilim insanlarının Cern'deki çalışmalarında, 'standart model'; maddenin ve evrenin varlığını açıklamaya çalışan 'herşeyin teorisi'ndeki eksik parça, Higgs bozonunun belli enerji seviyesinde, yani atomaltı parçacıkların belli bir hıza ulaştığındaki çarpıştırılmaları neticesi keşfedilebilmesi ile, kütlenin ortaya çıkışındaki bir önemli aşama gün yüzüne çıkabildi.
Parçacıklar farklı hız ve enerji seviyelerinde kafa kafaya çarpıştırılıp, açığa çıkan yeni alt parçacıklar, maddenin temeline indikçe daha da küçük kütlelere sahip tanecikler yakalanabiliyor. Buradan, bir sıfır noktası olacağı öngörüsü ile, Higgs alanı denilen kapının varlığı ortaya konulabiliyor.
Yeni keşif ve sonrası çalışmalar, Higgs bozonunun bilinen tanımına yeni katkılar yapabilecek ve hatta 'Standart model'e yeni alternatifler ekleyebilecektir.
Bulunan bir şeyin olması, beklenen şeyden çok farklı yeni gelecekleri de çalışmayı zorunlu kılıyor.
Higgs bozonu denilen sadece bir parçacık değil aslında, bir geçiş alanı üretmek için ortaya çıkıveren, kütleyi verdiği anda yok olan bir şey...
Higgs alanı ise bir kapı.. geçince varlık kazanılıyor ve kapı da yok oluyor...
Bir emir.. emr-i İlahî...
Higgs, maddenin cevheri değil.. aslı değil.. sadece emrin ilk değdiği ve varlık kazandığı yeri..
Her şey emre bağımlı..
Bir anlık emrin iptali ile bütün varlık yok olabilir demektir.
Bir anda yok olup bir an için var oluyor her şey...
Bu emir aynı zamanda söz demektir. O söz, Rabb'in dilemesi ile 'ol' demesidir.
Varlık O'nun 'bir' sözüdür..
"O her an bir iş üzerindedir"
Varlığın tek boyutu bu kapıdan sonrası değildir elbet. Matematik düşünürseniz, bazı noktalardaki değerlerine ulaşabildiğiniz bu serinin sonsuzdaki değerini de tahmin etmek istersiniz.
Varlığın kütle kazanmakla görünmesinden gerisi, yani parçacıkların geriye dönük daha hızlı ve yüksek enerjili çarpışmalarında çıkacak 'karamadde', görünmeyen şahit olunamayan, yani mana olan, sözü okunamayanlar için yeni bir göz ve akıl ve iman gerektirecektir.
Belirsizlik denilen.. bilinmeyen denilen, bilinmez, gayb ya da alemi mana denen.. herşeyin çıplak, bir başına, tanımsız, belirsiz, vücud-u harici bulunmayan.. sadece emir ve kanun olarak bulunduğu çok daha gerilere giden ve serinin sonsuzdaki değerini kazandıracak (ruh gibi) büyük ağacın gövdesi için yorulmak gerekecektir.
Bu aşamada bilim adamlarına önerim: İbn-i Arabi ile birlikte Bediüzzaman'ın özellikle Ayet'ül Kübra'sını bayrak yapmalarıdır. Yine Bediüzzaman'ın "ene ve zerre bahsi"ni hazır bilim felsefesi göçmüşken kendileri için yeni bir felsefi ufuk olarak almalarıdır.
Sonuçta, yola çıkmışsanız sizin gibi bir çok yolcuyla, bir şekilde keşisirsiniz.
Varlığın gerisine girmek istediğinizde mana alemindeki trafiğin ne kadar yoğun olduğunu da göreceksiniz. Gidip gelenlere sorarak, ilerisindeki çok manayı birden çoğaltabilirsiniz.
Aradığınız kapıyı buldunuz, 'nev'imizle' iftiharla vesile oldunuz. Lütfen kapatmayınız, ileri geçiniz.
Sanii Hakime bir büyük zikir, şükür ve fikir kapısını kendiniz için de açınız. Kurtulunuz. Varlığın aslına bir vurmakla giriniz.
Ne olursanız olunuz kapıyı çalın, kabul edileceksiniz.