Paradigma, bakış açısı, yaklaşım, nokta-i nazar. Bunlar eş anlamlı kelime ve kavramlar. Aynı maksadı ifade için kullanılıyor. Tam olarak eş anlamlı değiller ama öyle. Istılahta öyle denilebilir belki. Edebiyatçılar ve dil bilimciler daha iyi bilir.
Pozitivizm, materyalizm… vs. penceresinden bakışta da “bilimsellik” tabiri var ki, maddeci nazarla bakanların kutsal kavramıdır “bilimsellik.”
Kendi tarifleriyle “bilimsellik” yanlışlanabilir, her an değişebilir.
Hakikat ortaya çıkıncaya kadar kabul etmek mecburiyetindeyiz diyorlar.
Hem güvenilmez hem de geçici de olsa kabul etmek mecburiyeti saplantısını baskı unsuru olarak kullanıyorlar. Diğer bir tabirle buna “nedensellik”, yani “esbapperestlik” denir. Her şeyi sebeplere dayandırmak.
“Kuantum fiziği” keşfiyle “nedensellik” esbapperestlik saplantısı çöktü. Pozitivizm, rasyonellik vs. de.
Kuantum fiziği hakkında merak saiki ile biraz araştırdım, karıştırdım. Meslek itibarıyla elektrik-elektronik, fiziğin bir dalı. Atomu, elektronu, protonu bilmek elektrik branşı için temel şarttır. Elektrik akımını elektronların atomdan atoma geçişi olarak öğrendik. Öğrencilerimize de öyle öğrettik. Ancak elektron akışı meselesi kuantum keşfiyle sadece atomdan atoma geçiş meselesinden ibaret değilmiş meğer.
Elektronlar atomun çevresinde gezegenlerin güneş etrafında döndüğü gibi sabit bir yörüngede döndüğü efsanesi de…
Yeni keşiflere göre elektronun parçacık mı manyetik alan mı olduğu da muğlak bir durum. Elektronların hareketinin belirsizlik içinde muazzam bir sistemin içinde hareket ettiği bir tenakuz. Ama öyle işte…
Kuantum keşfiyle elektron mübarek evliya insanlar gibi aynı anda birden farklı yerde bulunabilirmiş. Hatta milyarlar ışık yılı mesafede olan yıldızlarda bile aynı anda bulunabilirmiş.
Cebrail’in (as) yakışıklı sahabe Dıhye (ra) suretinde yer yüzünde Peygamberimizin (asm) yanında iken haşmetli kanatlarıyla Huzur-u ilahide secde halinde bulunabildiği gibi.
Şimdi tefekkür tekniğimizi murakebe, muhakeme etmek, gözden geçirmek gerek.
İlk mektepten itibaren aldığımız eğitimin genlerimizi, aklımızı, fikrimizi, bakış açımızı günümüzde “nedensellik” diye isimlendirilen, aslında “esbapperstlik” denilen Newton düşünce sistemiymiş meğer
Bu deyim, meşhur beyin cerrahı Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın’a ait.
Bu zat-ı muhteremi televizyonlardan tanıyoruz. Gerçek bilim adamı hasletini hak eden bir hekim.
On beşten fazla kitabı neşredilmiş. “Beyin Sizsiniz” isimli kitabını okumak nasip oldu.
Öz geçmişinden öğrendiklerimize göre, Hafız-ı Kur’an, müzisyen, bestekâr, şair ve psikiyatr hekim.
Çok yönlü, enerjik, heyecanlı bir insan. Tavsiye ettiği parolası, “eline geçen her şeyi oku, bulduğun boş kâğıda yaz” diyor.
“Nedensellik, rasyonellik tabiri Newton düşünce sistemidir” diyor. Bilim dünyasının bilinen yaklaşımıdır.
Bilimsel keşifler her an yanlışlanabilir. Yani geçerliliğini yitirebilir. “Bilim, insanı her zaman hakka ve hakikate ulaştırmaz” diyor.
Biz Newton düşünce sistemine göre eğitildik. Yani nedensellik yaklaşımına göre. “Bundan dolayı böyle olmuş…”
Sebeplere dayandırılamayan hadiselere cevap arayan bilim dünyası insanlığa aradığı huzuru da sunabilmiş değil.
Makro ve mikro dünyada boğulmuş. Beynin, hücrenin, atomun sırlarına erişilememiş olduğunu kendileri ifade ediyorlar.
Demek istediğim ve ilim deryasında damla sayılmayacak seviyede öğrendiklerimiz hak ve hakikat sebeplerle, “nedensellikle” izah edilemez.
Düşünce, tefekkür terminolojisini sığ sebepler, “nedensellik” labirentlerinden çıkarıp “hikmet, illet, ilim, irade, kudret” kavramlarıyla zenginleştirmek gerek.
Her mesele bir sebebe dayandırarak izah edilmez. “Meşiet-i ilahiye” sebeplerle anlaşılmaz. İlim, irade, kudret gibi binbir isminin limitsiz, sınırsız sahibi olan Allah’ı (cc) esma tecellileriyle tanımak, anlamak, iman etmek olan marifette mertebe kat etmeden anlaşılmaz.
“Emr-i kün fe yekün” (Ol deyince oluverir) sırrı sebeplerle izah edilmez, idrak edilmez.
İşte kuantum bu sırra kapı aralanması hadisesidir. Elektronların nerede ne zaman niçin bulunacağının bir sebebe dayanmadığı belirsizliği ile beraber zerreden galaksilere kadar muazzam bir nizamın işleyişinin cevabı ilmi ve kudreti sonsuz bir yaratıcının şuunatı, işleri olduğunu bilmek, aradığını bulmaktır. Evet elektronun davranışı hem belirsiz hem de muazzam bir sistemin aksamadan işleyişin unsuru.
Son zamanlarda bazı dindar bilinen ilim erbabı arasında da moda olan “evrim-devrim” tartışmaları da “rasyonellik, nedensellik” takıntısının tezahürüdür. Canlılarda tekâmül şeklindeki değişimi sebeplere bağlayan, maddenin içinde boğulmuş, ilimden ziyade malûmat(veri)ler arasında kaybolmuşlardır. Ne kendilerine ne insanlığa bir hayırları yoktur.
Laboratuvarlarının beton duvarları arasında sıkışmış kalmışlardır.
Hayatı kolaylaştıran teknik buluşlara, keşiflere sözümüz yok.
Nedenselci, esbapperest, sözde rasyonel, akılcı paradigmaya göre hayata ve hadiselere bakanlar, mucizeye inanmaz, keramet nedir bilmez, inayet, rahmet, kavramları lügatlerinde yer almaz. Kendini tanımaz ki Allah’ı (cc) hakkıyla tanıyabilsin.
Esma’ül Hüsna ve tecellilerini okuyamaz. İlim, irade, kudret ve bütün isimlerin Cenab-ı Hak’ın zatî isim ve sıfatlarının nihayetsiz, sonsuz olduğunu idrak edemez.
İnanmayanların anlayamadığını bir nebze anlarız da… İnanan ve hatta inanmanın ne olduğunu doğru anlatmak sorumluluğu olan ilahiyatçıların, dindar muhafazakâr bilinenlerin “nedensellik, rasyonellik” adına entelektüel görünme modası savrulmalarını anlamakta zorlanıyoruz. Reyting ve beğenilme aşkı mıdır nedir hayret ediyoruz.
Evrim-devrim iddiaları ile insanlığı inkâr-ı uluhiyet labirentlerine sokmaya çalışan kendini beğenmiş, kibir, gurur abideleri de başka bir arızalı hâl… Önce nötr kalma, sonra deist, nihayetinde ateist. Bu sapık yolların taşlarını kompleksli ilahiyatçıların döşemesi de ciddi bir fecaat.
Dua, rahmet, inayet, ilim, irade, kudret, hikmet kavramlarının temeline inmek yerine epistomoloji mi diyorlar her ne ise kökünü, temelini anlamayanlar sığ malumatlarını akademik kariyer kılıfında sunmaları sadece nefislerini tatmin eder. İnsanlığa ve İslam davasına fayda yerine zarar veriyor.
Marifette mertebe esma tecellilerini doğru okumaktan geçer. Esası üç külli muarif (tarif edici)yi bilmek tanımaktır.
Kur’an-ı Âimişşan, Hz. Peygamber (asm) ve Kâinat kitabının okunması. Birkaç damla mürekkep yalamakla kendilerini dev aynasında görenlerin önce ayağı yere basmalı. Bilmediklerinin farkına varmalı.