Armağan'ın Akit'teki yazısı şöyle
Yıldız Sarayı sadece devletin yönetildiği bir yapı değildi Hilafetin de merkeziydi. Tarihî olduğu kadar manevî önemi de büyük olan böyle bir yapının içindeki bir köşkün kumarhaneye çevrilmesi İstanbul Belediye Başkanı Emin Bey (Erkulseyitoğlu) dönemine rastlar.
Emin Bey önce gerekli izinleri alarak köşkün belediyeye devrini sağlar. Ardından Yıldız Belediye Gazinosu adını verdiği binayı işletmek isteyen şirketler arasında açtığı yarışmaya Fransız, Alman ve İtalyan şirketleri katılır.
Tarihler 26 Eylül 1926’yı gösterirken kumarhanenin işletmesi dönemin parasıyla 30 bin liraya Mario Serra adlı İtalyan’a verilir.
Mario Serra’nın keyfine diyecek yoktu. İstanbul sosyetesi saraya rulet oynamaya koşuyor, hatta Balkanlar’dan trene binen ecnebi müşteriler soluğu Yıldız’daki kumarhanede alıyordu.
Binası, lokantası ve bahçedeki yazlık kulübüyle kısa zamanda büyük bir üne kavuşmuştu kumarhane. Halifenin gözü gibi baktığı saray, sosyetenin buluşma mekânı haline gelmişti.
Açıldıktan iki gün sonra, 28 Eylül 1926 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir yazı kumarhanedeki vaziyeti gözler önüne seriyordu. Kumarhanede yaşananları anlatan yazıdan bazı rezaletleri ve bu sırada tarihin ne denli hiçe sayıldığını da öğrenme imkânını buluruz. Örneğin kumar oynaya gelenlerden birinin içtiği şampanyaların etkisiyle Sultan II. Abdülhamid’in gözü gibi koruduğu halısının üzerinde sızıp kalması olayında görüldüğü gibi. Okuyun da dertlenin:
“Bir tarafta oyun müptelası kadın ve erkeklerden oluşan büyük bir kalabalık rulet masaları önünde talihlerini deniyor ve çoğunlukla kaybediyorlardı. Diğer tarafta kapıları sedef kakmalı, duvarları ve tavanları süslü kûfî yazılar ve nakışlarla süslenmiş, çini şömineli bir salonda Frenklerin dedikleri gibi ‘kumarda talihsiz, kadında talihli’ birçok erkekler zarif damlarla (kadın arkadaşlarıyla) dans ediyorlardı. Dar koridorların tâ en nihayetindeki salonda ise büyük bir büfe oyun ve danstan ziyade midelerini düşünenlerle dolmuştu. Başta şampanyalar olmak üzere her nevi içki bol bol ikram ediliyordu. O kadar ki, kapısı kapalı bir odada hüviyetini öğrenemediğimiz bir zat siyah elbisesi ile Sultan Hamid’in mükellef halısının üzerine uzanmış, fazla kaçırdığı şampanyaların tesiriyle sızmıştı.”