Osmanlı’da Devlet-i Aliye’nin din-i Mübin-i İslamın bekasını sağlayan kurumlar yanında Akıncılar gibi devletin cengaver ahlaki sağlamlığı ile iştihar bulmuş mümin, müttaki kulları vardı işte bunlara Akıncılar denirdi. Avrupa’da Tuna Nehri’nin etrafında iki yüz yıl atları ile o bölgelerde İslam’ın yayılması için çalışmışlar, gerekince savaşmışlar, gerekince ne yapılacaksa onu yapmış kahramanlar ruhlu insanlardır. Ahlaki ve dini salabetleriyle şöhret bulmuşlar. Bu tavırları ile de dinin yayılmasını sağlamışlardır.
Ahirzamanda Bediüzaman’ın talebeleri de dinin hesaplı bir şekilde zaafa uğradığı bu dalaletli ve şeametli zamanda Akıncıların görevini yapmışlardır. Bediüzzaman medreselerin kapatılıp Osmanlıca’nın kaldırıldığı medreselerin görev yapamaz olduğu bir zamanda dinin yayılmasını üzerine almış mücerred insanlar yetiştirdi, kendisi de bir Akıncı kumandanı idi. Bütün Anadolu coğrafyasını az da olsa Avrupa coğrafyasını, Rusya’yı dolaşmış ama her gittiği yerde din-i mübinin intişarını gaye edinmişti. Bugün yine vakıflar denilen mücerretler ordusu ülkenin her yerinde din-i mübinin hizmetini görüyorlar, sağolsunlar var olsunlar.
Hz. Ebubekir (ra) bir gün Peygamberimizi (asm) birlikte bulunduğu çadırdan ayrılıp savaşa katılmak ister. Peygamberimiz (asm) elinden tutar “dur gitme sen bana lazımsın” der. Vahdet Abiyi yanına almak isteyen Rahmetli Avukat Bekir Abi, Kırkıncı Hoca’ya “Vahdeti bana ver” der. Kırkıncı Hoca “yok o bana lazım” der. Uzun yıllar Erzurum’da koşturdu. Daha sonra İstanbul’a geçti orada da aynı minval üzerine bütün bölgeyi taradı, hizmet etti. Nice insanların hidayetine sebeb oldu.
Vahdet abi hakkında yazılan kitap 200 sahifeden oluşuyor. Mega basımdan çıkmış. Editörleri muhteremler Enfal Seriklioğlu, ihsan Safi, Ünal Akyüz, İbrahim Aygün, Muhammed Ceren sağolsunlar böyle bir vefa örneğini vermekle ahirette Vahdet Abi’ye komşu olurlar inşallah. Kitap 2022’de yayın hayatına çıkmış. Takdim yazısını Prof. Dr. Ahmet Akgündüz yazmış. Takdimden anlamlı bulduğum bu kısmı alıyorum. Buhara kadısı Rusya’yı dolaşan Ahmet Akgündüz’e şöyle der. “Ruslar alimlerin kabirlerini yıktılar ama evliyanın kabirlerini yıkmak isteyince ya tankları yahut inşaat makineleri kırıldı ya da başlarına belalar geldi vazgeçtiler.”
Sayın İhsan Safi’nin yazısı yurt içi ve dışı hizmetlerini, bunun yanında şahsiyetinin çok yönlülüğünü, Erzurum’dan itibaren sonra İstanbul’a geçen hizmetlerini anlatıyor. Bir biyografi metni olarak ortaya çıkmış, yazar bilinçli olarak öyle kaleme almış zannedersem. Yaşarken bunları not olarak almış veya bilgileri kendinden ahzetmiş. Celil Cihat Ağyüz, Vahdet Abi’nin çok yönlülüğüne dikkat çekmiş. Bir başarı prospektüsü olacak kadar harika bir metin. Tam yirmi bahis içinde kimsede olmayacak bir boyutta anlatmış. Ahiret zengini olmuş dünyaya çalışsaydı çok büyük zengin olurdu. Yirmi bahsin içinde biri de çocukları derse götürürken marşlar, ilahiler söylemesidir. Onları dünyanın huzursuz ortamından yeni bir dünyaya getirir uhrevi ve vatani bir şevk verir.
Kitap orijinal vakalar albümü. Ebediyatımıza hatıralar şeklinde dahil olacak metinler ihtiva eder. Hapishanede herkes suçsuzdur. Biri de suçsuzluğunu anlatır, muhtardır, kavgaya karışır bir kişiyi öldürür onbir kişiyi yaralar ama yine de suçsuzdur. Tam bir komedi. Ahmet Akgündüz hapishane yıllarını belgelerle anlatır Vahdet Abi’nin. Elli üç yazı hatıralardan orijinal izlenimlerden oluşuyor. Altı taziye mesajı. Yedi deneme türü hislenmeler, hassasiyetler. Orijinal bir yazı Vahdet Yılmaz’ın Bekir Abi ile ilgili hatıraları. Bunu Himmet Uç kaleme almış. Eserin sonunda 36 resim var tarih olmuş izlenimler.
Vahdet Abi Erzurum’un yetiştirdiği nadide insanlardan biriydi. Diniyle, tarihi bilgisi ile ilahi ve marşlara düşkünlüğü ile son Osmanlı idi. Alvarlı Efe’nin gazellerini söyler, söyletirdi. Mehter Marşlarını davudi sesiyle söyler ve gruplara söyletirdi.
Vahdet Abi sıradan bir adam değildi. Seçilmiş bir insandı. Bir insanda o kadar çok vasıf nasıl olurdu işte onda vardı. O özelliklerde mensub olduğu davaya elzemdi. Bu yüzden Erzurum tarih boyunca büyük başlangıçların yeri idi, milli mücadelenin ilk tohumları orda atılmıştı. Kırkıncı Hoca büyük bir alim ve Risale-i Nur yorumcusuydu. Onun hizmet aşkına Vahdet Abi gibi cevval ve çok yönlü bir kişi lazımdı. Kader iki büyük adamı bir araya getirdi. Sonra İstanbul’a götürdü. Tesadüf yok hele böyle büyük bir davada her şey kader ile takdir edilmişti.