Horhor’a bir dava düştü.
Dava adamı düşerken “davam” dedi. Duası kabul edildi. Bir mağaraya tutundu, uçurumdan kurtuldu. Dava, deva oldu. Davası ile duasının ona hayatı bahşettiği İlahi Sır; Onu, Onun adına nefsiyle öldürecek, tehlikeler ve ihanetler karşısında sözleştiği davası adına koruyacaktı.
Çünkü o sözlendiği gibi, sözüne sadıktı.
Mağaranın beşer eli değmeyen korunağında kurdu medresesini.
O günün ve bu günün statik, kurumsal kurgularından, otoriter yapılanma ve tecrübelerin nüfuz alanlarından kaçarcasına…
Varis alimler, peygamberlik yolunun yolcusu olarak bilinmezleri, bilinen edecek ilham, keşif ve sünuhata böyle kavuşuyorlardı. Bu dünyanın misafiriydi, informeldi. Mağarada eğitime başladı. Tecdidi ve tefekkürü dağlarda buldu, özgürlüğün iklimi olarak. Kalabalıklara inmek için, mağara saflığında dolmak gerek.
Geçtiği tüm şehirlerde mağarasının izini bırakarak geçti. Şehirde, şehirlerde, şehir otellerinde, ağır takipler altında ve aracının plakasını gizleyerek geldiği İpek Palas otel odasında, yükselen ateş altında bile kabul edilmiyordu malum makamlar ve rejim tarafından. Ama İlahi kabul, O’nu orada yanına aldı. Bir mağarada başlayan iman, tecdit ve tefekkürü, yine bir mağara saflığında ve yalınlığında Hazreti İbrahim’in mağarasına, 10 metre mesafeye, şimdiki boş kabrine defnedildi, misafir edildiği sonradan anlaşılacaktı. Bu İlahi sırrın vasiyetle tamim edilmiş gereğiydi.
Batı’nın Platon, Aristotales, Humbold ve günümüzde Bolognia Avrupa yükseköğretim alanına uzanan batı bilim tarihinin yeni durağı; Medresetüzzehra Modeli’dir dersek, az mı söylemiş oluruz? Yalınlaştıralım o halde; Medresetüzzehra, aklın kalbine ulaşmaktır. Doğu’nun El Ezher, ardından Nizamiye Medreseleri ve Tunus’ta Zeytuniye’ye uzanan doğu irfan ve tasavvufunun ve din ilmi ile riyazi ilimlerin kurumsal ve sistematik bir ispat ve mantıkla belağatı, kalbin aklına koyan Medresetüzzehra; maddi ve manevi kalkınma ile Kur’an Medeniyeti’nin evrensel ayaklarını inşa ve tahkim etmektedir.
Ve daha da yalın;
Hira’dan Horhor’a,
Geçmişten Geleceğe,
İlimden Adalete,
İhlastan İcra’ya,
Keşiften İcada,
Tecditten Tefekküre,
Faniden Bakiye,
Akıldan Kalbe,
İmandan Hayata,
Vicdandan Ruha,
Hal’den Hakikate,
Durumdan Kuruma,
Şahıstan Sisteme,
Fertten Topluma,
Kur’an’dan Medeniyete,
Doğu’dan Batı’ya,
Batı’dan Doğu’ya,
Tasavvur’dan Teşebbüs’e bir yol…
MEDRESETÜZZEHRA!
Yol güzergahları;
Tasavvur’dan Plan’a : “..Medresemin Planını Yapıyorum…”
Kainat Üniversitesi : “..Ne Şark’ın Ulumu, Ne de Garb’ın Fünunu…”
İttihad-ı İslam : “ ..Birleşmeyen Su Damlaları Gibi Toprağa Düşmeyiniz…”
Kur’an Medeniyeti : “ ..İslam Medeniyeti, Avrupa Medeniyeti’nin İnkişaından
İnkişaf Edecektir…”
Gül-ü Muhammedi’den, Zehra Çiçeğine…
Asr-ı Saadet’ten, Ahir Zamana…
Mekke’de iman inşasından, çağın Mekke dönemine; aklın kalbe çiçek açtığı ve kalbin akla dünya sunduğu bir çiçek medresesine doğru…
Medresetüzzehra, henüz müzakere edilemedi. Ama konuşulmaya başlandı..Devamı gelecek inşallah.