Gençsiniz, hevesleriniz dopdolu, heyecanlar dorukta, tam bir delikanlısınız, her şeye talipsiniz, herkesten kademeli etkileniyorsunuz, aile-okul-cemaat-toplum-dış etkiler arasında salıncaklar değiştiriyorsunuz. Bu arada farkında ol/madan hamurunuz bir şekil alıyor. Bazen birden fazla kapta hamur yoğruluyor, sonra farklı amaçlar için farklı kalıplarda kaplara konuyor. Fırına veriliyor, bir çeşidi kıvamında, bir çeşidi ise fırıncının ifratından fazla pişmiş ve yanmış, bir diğeri fırıncının kısık ateşinde az pişmiş, birinin ambalajı sıkıntılı, diğeri ise daha lezzetli olabiliyor. Yeteneklerin yoğurduğu hamura, kabına ve metoduna göre kalite değişebiliyor.
Böylesi zamanda, kendini salıvermiş, açılmış, dağılmış, hevesle öğrenme ve deneme merakında olan bir gencin, gençliğini yaşamayıp ileri yaşlarda böyle farklı kaplarda ve aynı hamur malzemesi ile pişen veya farklı fırınlarda kıvam arayanlar dahil, içinde bulundukları açılım, eğer doğru ve odaklı olmazsa, saçılım olur. Saçılır etrafa.
Çıkan sonuç: Açılabilir ya da saçılabilirsiniz.
Aradaki fark, hedef ve niyetinizin tanımlı ve tutarlı olması ile alakalıdır.
Kendinizi salıverdiğinizde, çok şey olursunuz/girersiniz/çıkarsınız/açılırsınız/sözde sosyal olursunuz, pratik zekanız gelişir. Tüccarsanız yeni dostlar ve bağlantılarla işi büyütürsünüz. Politik biriyseniz yeni ve güçlü referanslar için nabız tutar, birazcık etkilenmiş gibi karşıya ait olur ve ondan nemalanırsınız. Siyasi bir kariyer beklentiniz varsa ona göre çevre taraması yaparsınız, kim kime yakın diye define avcısı gibi kendinize destek ararsınız, güçlü ve muktedir, aynı zamanda muhteris olan "başarılı" siyasetçilere pervane olmaya çalışırsınız. Bulunduğunuz gönüllü kuruluşta samimane ve içten daha çok fıtri ve ihlasla çalışmak yerine biraz görünmek, büyüklerle olmak, azıcık tribün ve kendinden menkul kapasitenizi fazlaca hissettirme telaşı ile bir şey olmak veya görünmek için ayrı bir iç akıl, tutkal kalıplar ve suni sıcaklıklarla, başını derde sokmayacak sessiz harflerden cümleler kurarsınız.
...Ve salıverirsiniz kendinizi olabildiğince...
Salıverdikçe, salınırsınız... Sallanırsınız... Sarılırsınız... Saklanırsınız. Bazen, sorumluluk almamak için... Bazen de farklı karakterlerin keşfettiği farklı özellikler aynı anda görünmesin diye saklarsınız planlı tezgahınızı... Salıverdikçe mesleksizlik… Genellemecilik... Bildik nasihat kalıpları ile ilkeyi ve doğruyu savunup riskine girenlere karşı sadece faydanıza göre savunmaya yeltenirsiniz. Hatta kutsi bazı hükümleri de alet edersiniz politikanıza, şahsi kariyerinize, aile/cemaat kültürünüze, siyasi geleceğinize, ticari varlığınıza ve ilmi gelişmişliğinize veya bürokratik derin arzularınıza...
Bütün bu açılımların ortak tuzağında hubb-u cah vardır. Sizi sarar.. Sarmalar. Kendinizi daha da salarsınız.. Gevşersiniz.. Net fikirler yerine cümleyi ikiye bölen "ama, ancak"larla ikircilik veren tatsız, tuzsuz maya olursunuz, hamur olursunuz ve salıverirsiniz kendinizi.. Dönüşü olmayan, kopuşu süren ve tamiri gayr-i mümkün devranlara ve sulara..
Beyefendisiniz, yaşınız kemaline ermese de yaklaşıyorsunuz. Köyden çıkmışsınız ama şehirli olmaya namzetsiniz. Toprak/tarım toplumundan kasaba toplumuna, oradan da terfi ile kentli olmaya giden ve büyüyen köylere/şehirlere doğru transfer oluyorsunuz. Öğreniyorsunuz. Okul okuyorsunuz bu arada. Ailenin ilk okuyanlarındansınız. Önemli bir adaysınız geleceğe. Anne ve baba, hatta bütün çevrenin gözleri üstünüzde.
Artık şehre inmişsiniz. Safsınız, ama okul eğitimleri saflığı bozuyor. Öğretmenler ve kitaplar arasında kaybolan geçmişin izlerini daha da unutturuyor. Modern çağın büyüsü sarıyor. Üst baş değişiyor. Yeni kelimeler, bilmişlikler ve yavaşça sarıvermeler başlıyor. Ailenizin duası ile samimiyetle en çok istedikleri mazbut bir ortama düşüyorsunuz. Maneviyatınıza da yatırım yapıyorsunuz, mutemet insanlarla berabersiniz. Onlar da bildikleri kadarıyla size yol yordam gösteriyorlar. Yaş ve tecrübe farkıyla onlar da toprağın/köyün/konservatif yapının çocukları/büyükleri..
Beraberce, safça mutlusunuz. Okul bitimine yakın bir gönül sevdası yara yeri yapıyor. Etrafınıza bakar oluyorsunuz. Anne size "Hatçe Teyze"nin kızını yavuklu olarak görme planında. Sizse okullusunuz, şehirdesiniz, size göre daha kültürlü birine talipsiniz. Kompleksiniz var. Hevesler o yönde. Sınıf değiştirmek ve daha da "şehirli" olmak iç planıyla ona göre kurguluyorsunuz kendinizi. Bilinen bir çevreye damat olma düşünce hazırlıkları v.s. Artık taşralı olmaktan çıkma tezahürleri. Altı dolmayan hamleler serisi.. Salıverirsiniz kayığınızı. Çektikçe kürekleri salıveriyorsunuz hayat denizine..
Derken ilk görev yeri. İlk maaş ve biraz daha derli toplu giyinmeler. Ama hala sessiz bir salıverilme duygusu size dışarıyı merak ettiriyor. İçerisi tam karşılayamıyor tutarlı bir açılmayı ve inkişafı. Çevre sizi salıveriyor, sizde gittikçe imkanlarla paralel güya daha ılıman ama bir o kadar fazla uyumlu ve belirginsizleşen bir salıverilmişlikle devam ediyorsunuz.
Yeni çağın yeni fırsatları sınır tanımıyor. Her an kafa karışabiliyor. İstekler yığını altında çare arıyorsunuz. Kendimizi yapılandırırken, yeni imkanlar ve teklifler de tahrik edici oluyor. Derken sağa sola dağılıyor ve her fırsatın peşine düşüyorsunuz. Kendinizi, hevesinizi ve nefsinizi rahatlatacak, bir o kadarda içinizdeki beklentileri kışkırtan bu hal, iç dünyanızdaki manevi planlaması ile paralel değilse, salıverir kendisini. Hırs, hırsı kovalar. Bu hastalıklı ve vücuda nüfuz edip neredeyse asla çıkmayan ruh hali her fırsatta pusudaki aslan gibidir, hemencecik başını kaldırır. Bu salıverilmişlik, fırsat kollama, illa bir şey olma, bir statü ve beklenti psikolojisi özellikle bürokraside, siyasette ve ticarette düşünceyi hep ikinci plana atan bir hayatın çarkına dahil ediyor. Ve “konu yükselmek ve fırsatsa, gerisi teferruattır” kabilinden arzular ve hırslar eşliğinde fikir zeminleri kayıverir, kişide salıverir.
Beyin kıvılcımları her an bir fırsat avcısı gibi kendine konum arayan, tavassutlarla referans peşine düşen ve ömür boyu bunu bir talep ve ısrar haline getiren bir hal alır. Nice yakın gönlün kalbine dünyayı ve dünya umurunu ne denli köklü yerleştirdiğini görürsünüz, doğrusu anlamakta zorlandığınızda yine bir başka salıverilmişlikle kendinize bile itiraf etmekten kaçınırsınız.
İşte fırsat avına çıkan ve illa da bir şey olmak isteyen nefis ile yola çıkan insan arzuları, hubb-u cahla birlikte salıverilmiş bir hayata, böylesi bir başarıya(!) da imza atıyor.
Ve insan hüsrandadır, “Hırs, sebeb-i hasarettir.” Huzur ise bir başka bahara kalır.