Risale Haber-Haber Merkezi
Daha çok Halk tv, Sözcü ve Odatv gibi ulusalcı yayın organlarında kendine yer bulan İlahiyatçı yazar kimlikli Nazif Ay, hırsız olmanın yanında sapık olduğunu ele verdi.
Haber çalarak araştırmacı yazar mı olunur?
En son Said Nursi'nin mezar yerini "ifşa ettiğini" iddia ederek piyasaya çıkan ilahiyatçı Nazif Ay'ın hırsızlığını ortaya çıkarmıştık. Ay, Ömer Özcan'ın Risale Haber'de yayınlanan röportajlarını çalarak yeni bir şey keşfettiğine dair yazılar yazmıştı. Ay, bununla sadece ulusalcıların yayın organı odatv yöneticilerini ve okuyucularını kandırmıştı. Ta ki hırsızlığını ortaya koyduğumuz haberi yayınlayana kadar. (Haber için tıklayınız)
Sapık ruhu ile geri döndü
Sahtekarlığını ifşa ettiğimiz Nazif Ay bir süre ortadan kayboldu. Hırsız ve sahtekar olan Ay, bu sefer de "sapık ve hasta ruhlu" olduğunu gösteren bir yazı ile medyada yer aldı.
Nurculukla ilgili yalan ve iftira ağırlıklı haberleri ile bilinen Soner Yalçın'ın sahibi olduğu odatv'de "Nurcular neden bekar geziyor" başlıklı pespaye ve alçakça bir yazı kaleme alan Nazif Ay, Nur talebelerine sapıkça iftiralarda bulundu.
Nur talebeleri ne yapacak?
Nur talebelerinin Nazif Ay ve yazıyı yayınlayan odatv hakkında nasıl bir hukuki girişimde bulunacakları merakla bekleniyor?
Said Nursi neden bekar kaldı? Nur talebelerine 'evlenmeyin' dedi mi?
Bediüzzaman Said Nursi, çoğunlukla M.Kemal ve İsmet İnönü dönemlerinde olmak üzere 30 yıla yakın bir süre hapiste kaldı, evlenemedi. Fedakarlık yaptı. Ama Nur talebelerinin büyük çoğunluğu evlendi.
Said Nursi, "neden evlenmedin" sorusuna ise şöyle cevap vermişti:
(Başka hariç memlekette mühim yerlerde ceridelerle sorulan "Neden sünnet-i seniyeye muhalif olarak mücerred (bekar) kaldın?" sualine bir cevabdır.)
Evvelâ: Kırk seneden beri gayet dehşetli bir zındıka (dinsizlik) hücumu karşısında, (dine hizmet için) her şeyini feda edecek hakikî fedakârlar lâzım geldiği bir zamanda, Kur'an-ı Hakîm'in hakikatına, değil dünya saadetimi, belki lüzum olsa âhiret saadetimi dahi feda etmeye karar verdim.
Değil bir sünnet olan muvakkat dünya zevcelerini almak, belki bu dünyada on huri de bana verilse idi, bırakmaya mecburdum ki; ihlas-ı hakikî ile hakikat-ı Kur'aniyeye hizmet edebileyim.
Çünki bu dehşetli dinsizlik komiteleri, öyle dehşetli hücumları ve desiseleri yapıyorlardı ki, bunlara karşı gelmek için a'zamî fedakârlık yapmak ve harekât-ı diniyesini (dinî hareketlerini) rıza-i İlahî'den başka hiç bir şeye âlet yapmamak lâzım geliyordu.
Bîçare bir kısım âlimler ve ehl-i takva insanlar, çoluk-çocuğunun maişet derdi için bid'alara fetva verdiler veya taraftar göründüler.
Hususan din derslerini kaldırıp Ezan-ı Muhammedî'yi kaldırmak gibi dehşetli hücumlara karşı, a'zamî fedakârlık ve a'zamî sebat ve metanet (yılmamak ve sağlamlık) ve herşeyden istiğna etmek (uzak durmak) lüzumu karşısında, ben bir sünnet-i seniye olan evlenmek âdetini terkettim ki; tâ çok haramlara girmeyeyim ve çok vâcibleri ve farzları yapabileyim. Bir sünnet yüzünden yüz günaha girilmez.
Çünki o kırk sene zarfında birtek sünneti (evlenmeyi) yerine getiren bazı hocalar, on kebaire (büyük günaha) ve haramlara girmeye, bir kısım sünnet ve farzları bırakmaya kendilerini mecbur bildiler.
Saniyen: Âyet-i kerimede (Size helal olanlarla evlenin) ve hadîs-i şerifteki (evleniniz, çoğalınız) gibi emirler emr-i daimî ve vücubî (süreklilik ifade eden ve farz olan emirler) değildirler. Belki istihbabî (müstehab) ve sünnet emirleridir. Hem şartlara bağlıdır. Hem de herkes için her vakit değildir.
Hem de... "Ruhbaniyet İslâmiyette yoktur." manası, ruhbanîler gibi tecerrüd (bekar kalmak) merduddur (reddedilmiştir), hakikatsızdır, haramdır demek değildir. Belki (insanların en hayırlısı onlara en faydalı olandır) hadîsinin sırrı ile hayat-ı içtimaiyeye (topluma) hizmet etmek için, içtimaî bir âdet-i İslâmiyeye terviçtir (topluma bakan bir İslami adet olan evliliğe teşviktir).
Yoksa selef-i sâlihînden binlerle ehl-i hakikat inzivaya, mağaralara muvakkaten (belirli bir süre için) girmişler. Dünyanın fâni müzeyyenatından (süslerinden) istiğna ve tecerrüd etmişler (uzak durup bekar kalmışlar); tâ ki, hayat-ı ebediyelerine tam hizmet etsinler.
Madem şahsî ve hususî kemalât-ı bâkiyesi (ebedi ahiretini kurtarmak) için dünyayı terkedenler, selef-i sâlihînden çok var. Elbette hususî değil, küllî ve umumî olarak (şahsı için değil toplum için) çok bîçarelerin saadet-i bâkiyeleri için (ahiret saadetleri için) ve dalalete düşmemeleri ve imanlarını takviye edip kurtarmaları için ve hakikat-ı Kur'aniye ve imaniyeye tam hizmet etmek ve hariçten (dışarıdan-Avrupa'dan) gelen, dâhilde (içerden) çıkan dinsizlere karşı dayanmak için, zâil (geçici) ve fâni dünyasını terketmek, elbette sünnet-i seniyeye muhalefet değil; belki hakikat-ı sünnete mutabakattır. Ve Sıddık-ı Ekber'in (Hz. ebu Bekir'in) "Cehennem'de vücudum büyüsün, tâ ehl-i imana yer bulunmasın." diye fedakârlıkta a'zamî sadakatın bir zerresini kazanmak fikriyle, bîçare Said bütün ömründe tecerrüdü (bekar kalmayı), istiğnayı (kimseye muhtaç olmamayı) ihtiyar etmiş (seçmiş).
Salisen: Risale-i Nur'un talebelerine "Başkaları evleniyorlar, siz tezevvüçten (evlenmekten) vazgeçiniz" denilmemiş, denilmez. Fakat talebeler birkaç tabakadır. Bir tabakanın hakikî ihlası kaybetmemek ve hakikî fedakârlık ve a'zamî bir sadakat taşımak için, dünya ihtiyaçlarına mümkün olduğu kadar ömrünün muvakkat bir kısmında bağlanmaması bu zamanda lâzım geliyor.
Eğer hizmet-i Kur'aniye ve imaniyede yardımcı bir hanım bulsa alır. Hizmetine zarar vermez. Lillahilhamd bu neviden çok Nur talebeleri var, zevceleri onlardan geri kalmıyorlar. Belki kadınlardaki şefkatten gelen ücretsiz fıtrî kahramanlık ve hakikî ihlas cihetiyle zevcinden daha ileri gidebilir.
Nur talebelerinin yetişmiş kısımlarından ekserisi evlenmişler, bu sünneti yerine getirmişlerdir. Risale-i Nur onlara der ki: Haneniz (eviniz) bir küçük Medrese-i Nuriye (Nur Medresesi), bir mekteb-i irfan (ilim okulu) olsun ki; bu sünnet (evlenme sünneti) tam yerine gelsin. Sünnet-i seniyenin meyvesi olan çocuklar âhirette size şefaatçı olsunlar. Dünyada da iman dersini alıp size hakikî evlâd olsunlar.
Yoksa bu otuz senede kısmen olduğu gibi, o çocuklara yalnız terbiye-i medeniye verilse, bir cihette o çocuklar dünyada faidesiz ve âhirette davacı olarak "Ne için imanımı kurtarmadınız?" diyeceklerinden peder ve vâlidelerini mahzun etmek, sünnet-i seniyenin hikmetine münafî olur."