Hiyerarşideki hassasiyetli ölçüleri anlamak için Murat Çiftkaya Beyi dinlemek onun bu konudaki yazısını okumak gerekir. Şahsiyetlerin tahakküm altına alınmadığı, ferdin rencide edilmediği, efkarın kısıtlanmadığı, ruhlara ve kalplere olduğu kadar akla da rencide edici bir baskının yapılmadığı ihlaslı bir zemindeki işleyişin kolaylaştırılması için bir idare sisteminin sonucunun tezahürü olduğu sıhhatli bir cemaat olmak ve hiyerarşi o zaman daha iyi anlaşılabilir...
Biz üç kişi yola çıkarken bile Peygamberimize (ASM) uyarak aramızdan bir arkadaşımızı yol imamı seçeriz. O yolculuğumuzun düzenlenmesinde koordinasyonu sağlar. Kolaylıklar sunar. Zaman kazandırır.
Şura, Rabbimizin, Efendimizin (ASM), ilmin emridir. Şuranın idaresinde de ya her toplantı için ayrı bir başkan, ya belli süreler için bir idareci seçilir. Bu hiyerarşinin tezahürü, ama zarurettir. Kararların alınmasında, hükümler verilmesinde, toplantıyı idare edenin yönetimdeki idare hakkında bir yetki sahibi olmasına nasıl karşı gelinir ki? Bu idareciye ne hakaret hakkı verir, ne tahakküm imkânı sağlar. Parti kurultaylarında olduğu gibi toplantı ve seçim idaresini ele geçirenlerin yaptığı müdahaleler, sapkınlıklar, haksızlığa alet oluşlar asla hiyerarşideki üstlere bu hakkı vermez, vermemelidir de. Ama bu sapkınlıklar hiyerarşiyi de ortadan kaldıramaz. Belki ıslahına çalışmak, usulünce gerçekleştirilmesine gayret etmek doğrusu olur.
Yaşı büyük, bilgisi fazla, branşında mütehassıs olanın fikrindeki ağırlık vb şeyler elbette zaruri bir hiyerarşi doğurmaz mı? Elbette buralardaki rüçhaniyetler, hiyerarşi sahalarıdır. Ancak Tahakküme menşe olamaz, olmamalı. Üniversite, ordu, şirket, vakıf, fabrika, işyeri gibi sistemlerde, hukuk kurumlarında, aile içinde; spor faaliyetlerinde; hakemlerde, takım kaptanlarında, antrenörlerde bir rüçhaniyet olmaz mı, yani hiyerarşi olmaz mı, olmasın da siz o zaman seyredin gümbürtüyü. Sosyal hayat ne hale gelir bir görün.
Takım oyunlarında hiyerarşi olmaz mı, vücut organlarında hiyerarşi olmaz mı? İnsana meleklerin yanında rüçhaniyet kazandırılması esmayı bilmesinden değil mi? Eğitimde yüksek not bir rüçhaniyet kazandırmaz mı? Kuvvet, zeka, hafıza tahakkümsüz, rencide etmeyen bir rüçhaniyete fıtri olarak sebep değil midir? Yaş, makam, akrabalık derecesi bir hiyerarşi oluşturmaz mı?
Elbette bütün bunlar tahakküm, adaletsizlik, rencide edici haller olmadan tezahür eden üstünlük mertebeleri ortaya çıkarır. Mecburi birer hiyerarşi kaynağıdırlar.
Bakın Üstadımız neler diyor:
“Şems de hürdür. Kanun-u İlâhiye itaat etmek şartıyla serbesttir, gezebilir. Fakat başkasının hürriyetini bozmamak gerektir ve şarttır. Evet, şems, emr-i İlâhîye temessül eden ve her bir hareketini meşiet-i İlâhiyeye tatbik eden bir çöl paşasıdır.”
“Soru:“Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hatta âdetâ hürriyette insan her e sefahet ve rezalet işlerse, başkasına zarar vermemek şartıyla birşey denilmez, diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?
Cevap: Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira, nâzenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmâreye esir olmaktır. Hürriyet-i umumî, efrâdın zerrât-ı hürriyâtının muhassalıdır. Hürriyetin şe'ni odur ki, ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmasın.”
Cemaat olmak Şahs-ı Manevinin emir ve itaatini gerektirir. Nisa, 59’un okunması lazım. İtaatin farziyetini, sınırlarını bu ayetin tefsirinden okuyabiliriz. Bir cemaat, gücünü, kuvvetini itaatten alır. İtaat olmadan cemaat, cemaat olmadan ümmet olamayız. Nefsini ayaklar altına almayan adam, dava adamı olamaz…
İtaat kolay bir şey mi, hayır, vallahi zordur! Birinin emrinin altına girmek kolay değil. Askerlik yapanlar çok iyi bilir. Evlat babasına bile itaat ederken zorlanıyor, zoruna gidiyor. Durum böyle iken hizmet alanında itaat hiç de kolay olmayacaktır.
İtaat nedir? Acıtmasına rağmen boyun eğmektir. İstesen de istemesen de boyun eğmektir. İtaat nedir? istesin-istemesin yerine getirmektir. İtaat nedir? Sevsin ya da sevmesin, sevmemesine rağmen istenileni yerine getirmektir. İtaat nedir? Zoruna gitmesine rağmen nefsini ayaklar altına alıp, Allah (cc) için eyvallah demektir. Kolay değil, fakat İslam cemaati bununla gerçekleşir.
İslam toplumunun olması için imamın ve itaat eden cemaatin olması gerekir. Namazdaki saf gibi… Namazda bunu öğrenen adam hayatı da öyle nizami hale getirir. Şimdi bizler bir hizmet kurumunda, bir vakıfta, cemaatte, bir camiada Allah için bir araya gelmişiz, buraya kadar çok güzel. Bir de bakıyoruz başımızda hikmetle, ilimle birileri, bir şura, bir ağabey, bir vakıf başkanı var. Neden telaş edilir ki buna!
Hem de çok iyi bir örnek olarak, 17 yaşında Usame var. Bir kölenin oğlu. Pek çok sahabeden konumca, soyca, yaşça, zahire göre tecrübece aşağıda ama senden itaat isteniyor. Oysa sen Usame’yi dinleyince, anlayınca kendinden geçtin! Bu Sahabeler ne muhteşem insanlar dedin. Fakat hayata, sahaya çıkınca unuttun Usameyi, hiyerarşiyi!
Demek ki biz anlamamışız itaat meselesini, anlasaydık İslam camiası böyle olur muydu, hizmet kurumlarımız böyle olur muydu? Büyük işlere küçük adımlarla varılacağını hala anlamamışız. Meşvereti, düzeni, zaruri sistemi anlamamışız. Evet çok büyük sevdalarımız, hedeflerimiz olabilir, olmalıdır. Ama o hedeflere küçük küçük adımlarla yürüneceğini unutmayacağız. Eğer biz itaat meselesini bu çerçevede anlarsak hizmet kurumlarımıza bir kalite gelecek…
Attab b. Esid örneği, itaat meselesinde önemli bir örnektir. Hem de Mekke gibi bir şehre (yirmi yaşlarında, günlük iki dirhem valilik maaşı (geçimliği) ile) atanan ilk vali olması bizlere itaati en güzel şekilde ifade eden örneklerdendir. Gerçek İslâm, birlik ve beraberlik içerisinde cemaat ruhu, birlik ve beraberlik şuuru ile yaşanabilir. Hz. Ömer üslubuyla; “İslâm İslâm olmaz, cemaat olmadıkça. Cemaat cemaat olmaz, başında başkan bulunmadıkça.. Başkan başkan olmaz kendisine itaat edilmedikçe” şeklinde ifade edilmiştir.
Hele başkan yerine bugün daha fıtrî ve Kutsi Kaynakların kesin emriyle istenen İstişare varsa, ona uymak, onunla hareket etmek zaruret olmaz mı? Ona da Hiyerarşi olmamalı dersek, bizim bu medeni dünyada yerimiz olur mu?