Hizmet kavramı, hiçkimsenin tekelinde değildir ve doğrudan doğruya Kur’an hakikatleri için gayreti, Sünnet-i Seniyye adına yol almayı, iman hakikatlerini yayma azmini ifade eder. Hizmet kervanına dahil olma liyakati, azami bir ihlasla, Kur’an ve Sünnet’e yüksek bir sadakatle, ittihad-ı İslam’a şiddetli taraftar olmakla kendini gösterir.
“Hizmet” kelimesi “hademe” kelimesiyle kökendaştır ve bu kelimenin hâdim, müstahdem, hademe gibi aynı kökten “iştikak” etmiş türevleri de vardır.
Hatta “hadım etmek” fiilindeki “hadım” kelimesi de aslında “hâdim” kelimesidir. Osmanlı saraylarında hizmet etmek isteyen erkekler, kısırlaştırılarak saraya “hâdim-hizmetli” ediliyordu çünkü.
Hizmet kelimesinin aslı “hidmet” kelimesidir. Türkçe ağız yapısı bu telaffuzu çıkarmakta zorlandığından; d>z dönüşümü yaşanmış, kelime zamanla “hizmet” formuna dönüşmüştür.
İlgili kelime Osmanlı yazısında ve ortak kültür alanlarındaki İslami yazı stillerinde halen “hidmet” formuyla yazılmaktadır.
İslam aleminde bu derece yaygın olarak kullanılan “hizmet” kelimesi, esasında Peygamberimizin hadis-i şeriflerine dayanır.
“Seyyid’ul kavmi hâdimuhum- Kavminin efendisi ona hizmet edendir” hadis-i şerifi, hizmet ile “efendilik” kavramının doğru orantılı bir ilişkiye sahip olduğunu ortaya koyar.
Yavuz Sultan Selim Han’ın kendisini “Hâdim’ul Haremeyn’üş Şerifeyn” olarak kabul edişi, Osmanlı devletinin “hizmet” kavramından ne anladığını da açıkça gösteriyordu.
Sultan Abdülhamid Han da “Hâdim’ul Müslimin” lakabıyla anılmıştı ki, onun saltanat dönemi Osmanlı Devletinin “ittihad-ı İslam” şâhikası olarak anılabilecek bir zaman dilimiydi.
Hâdim yani hizmetçi kavramını, iman, Kuran ve İslam’a hizmet anlamında okuyan ya da uygulayan pek çok dini oluşumlar da gelmiştir bugüne kadar.
Ancak “hizmet” kelimesiyle özdeşleşen yegane hareket, Risale-i Nur hareketi olmuştur ki, iman ve Kur’an hakikatlerine karşı dehşetli saldırıların yapıldığı bir dönemde ortaya çıkışı bu özdeşleşmenin oluşmasında önemli bir paya sahiptir.
Buradaki hizmet; insanlara, paraya, mala, mülke hizmetin karşılığı olan “dünyevi hizmet” değildir elbette.
Bediüzzaman bu hizmetin ne olduğunu, “hizmet-i Kur’âniye” ya da “iman hizmeti” gibi kavramları hayatıyla bayraklaştırarak ortaya koyar.
Gerçekleştirilen hizmet, Osmanlı’nın da yaptığı gibi “hâdimul Kur’an vel iman” olmaktan başka da bir şey olmayacaktır.
Elbette bu kudsi “hizmetin” başka mensupları da vardır. Nakşibendiler, Kadriler, Uşşakiler ve bir çok tarikat da, “Kur’an’a ve imana” hizmet için yola çıkmışlardır.
Mesela Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri ki, kendilerinin dünyada bırakmakla mesud oldukları en büyük eserleri Kur’anı hıfzeden ve hakikatlerini talim eden talebeleridir.
Merhum Hüseyin Hilmi Işık efendi de Kur’an ve iman hakikatlerine “hizmet” etmeyi kendine gaye-i hayat edinmiştir. Onun manevi liderliğini yaptığı hizmet kervanı yoluna halen devam etmektedir.
Mahmud Efendi Hazretleri, henüz genç bir askerken Bandırma Tekke Camiinde Ali Haydar efendinin keşfiyatıyla mürşidlik makamında “Kuran ve sünnet hâdimi” olacağını öğrenmişti.
Aldığı imamlık maaşının tamamını; Kur’anı hıfzeden, İslami ilimler öğrenen talebelere vakfeden Gönenli Mehmed Efendi de, muhakkak ki Kur’an ve iman hakikatlerine hizmet etmişti.
Merhum Muhammed Raşid Erol efendiyle ismi duyulan, Menzil cemaati olarak anılan tarikatın gerçekleştirdiği imani hizmetler de apaçık ortadadır.
Merhum Mahmud Esad Coşan’ın açtığı hizmet çığırının bugün dahi binlerce insanın gönüllerini aydınlattığını görmemek içinse kör olmak gerekir.
Tam bir mahviyet ve tavazu içerisinde hizmetlerine devam eden Osman Topbaş hocaefendi gibi isimlerin hizmet hareketi içindeki yerleri ise elbette mümtazdır.
Siyaset aleminde de İslam’a ve Kur’an’a hizmet edenler olmuştur elbette. Adnan Menderes, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Muhsin Yazıcıoğlu, Recep Tayyip Erdoğan gibi isimler, siyaset alemindeki hizmet hareketinin başlıca temsilcilerindendir.
Mesela medya önünde arz-ı endam eden Yusuf Kaplan, Senai Demirci, Serdar Turgut, Nihat Hatipoğlu, Ferudun Özdemir, Bekir Develi, Cihangir İşbilir, Münib Engin Noyan, Ali Kurt, Mehmet Şevket Eygi, Kadir Mısıroğlu gibi iman ve ittihad sevdalıları da hizmet hareketinin saflarına dahildir.
Yani hizmet kavramı, hiçkimsenin tekelinde değildir ve hizmet doğrudan doğruya Kur’an hakikatleri için gayreti, Sünnet-i Seniyye adına yol almayı, iman hakikatlerini yayma azmini ifade eder.
Nefsi, şerefi, şanı ve şöhreti için değil de, ihlaslı bir şekilde ulvi hakikatler namına kim mücadele ediyorsa, işte o “hadim’ul Kur’an”dır.
Bugün, Kuran ve iman hizmeti için bahar iklimi denilecek uygun bir zeminin hayata sokulduğu açık bir gerçektir. Yani cemaat ya da ferd, hangi hizmeti yapmak isterse şu serbestiyet döneminde, onu rahatça yapabilmektedir.
Hizmet ne değildir? diye sorarsanız cevabımız kısa ve nettir:
Bu rahat dönemde, Kur’an ve iman hizmetiyle meşgul olmak, İslam dünyasıyla ittihad yollarını aramak yerine, siyasetin en ince kılcal damarları arasına girerek, dindar hükümeti zora sakacak, diğer cemaat ve tarikatleri töhmet altında bırakacak faaliyetlerle meşgul olmak “hizmet” değildir.
Hizmet hareketine dahil olma liyakati, azami bir ihlasla, Kur’an ve Sünnet’e yüksek bir sadakatle, ittihad-ı İslam’a şiddetli taraftar olmakla kendini gösterir.
Bunun ötesinde hangi kelamı ederseniz edin, hizmet diye önümüze hangi dünyevi meşgaleyi koyarsanız koyun, o mecazi bir hizmettir, hizmet-i hakiki değil.
Peygamberimizin (SAV) İslam dinini tebliğ etmesi ile başlayan HİZMET HAREKETİ, bir tek Müslüman kalsa da var olacak, kıyamete kadar devam edecek ila-yı kelimetullah hareketinin diğer adıdır.
Çevrenize baktığınızda samimi hizmet erlerinden onlarcasını görebilirsiniz. İman ve Kur’an davası uğruna hayatlarını vakfetmiş talihlilerdir onlar. Tarikatleri, cemaatleri farklı olabilir ama nabızları an be an Kur’an davasına “hizmet” aşkıyla çarpar.
Bu “hizmetlerden” sadece birkaçının örneğini vereceğim bu noktada. Şimdilerde, Divan Akademi (www.divanakademi.org) adlı bir sivil insiyatif, medeniyetimizin inşası için harıl harıl çalışıyor.
Hüsn-ü hat seminerleri, Sahabe seminerleri, etkili iletişim seminerleri, Mu’cizat-ı Ahmediye okumaları, Osmanlıca İhtisas Atölyesi, Şehircilik Okulu, İngilizce tefekkür seminerleri ve daha fazlası...
Mesela açıktır ki, Risale Haber sitesinin ittihad-ı İslam’ı önceleyen ve aktif hizmeti rehber edinen yayıncı ve yazar kadrosu da hizmet hareketi safları arasında yer almaktadır.
Süleyman Efendi talebelerinin dünya çapındaki ve Afrika’daki Kur’an hizmetlerini anlamak için bir tek şu örnek bile yeter: http://www.youtube.com/watch?v=bOjQmvO1Vi8
Vereceğim diğer bir hizmet örneği ise, GİMDES Helal Gıda ve Sertifikalama Kuruluşunun “inkılap” niteliğinde sayılabilecek hizmet örnekliğidir.
Helal Gıda kavramını tüm Türkiye’ye yayan, titiz bir şekilde gıda firmalarını denetleyerek, hangi gıda ürünlerini tercih etmesi gerektiğini Müslümanlara öğreten GİMDES de, bahsettiğim “hizmet” kervanına dahil olmuş durumda.
Son olaraksa, Hayrat Vakfı örneğini vermek istiyorum. Ahmed Hüsrev Efendi tarafından kurulan Hayrat Vakfı, o günden bugüne Kur’an, Sünnet ve İman hizmeti davasından zerre kadar taviz vermemiş nadide vakıflardan birisidir.
Sünnet-i Seniyyeyi yaşama, tevafuklu Kur’an-ı Kerimi neşretme, Osmanlı Türkçesini muhafaza etme, iman hakikatlerini yayma, İttihad-ı İslam’ın yollarını açma gibi faaliyetlerini, tüm dünyada yüz binlerce gönüllüsüyle aşkla ve şevkle sürdürüyor Hayrat Vakfı.
Elbette bu örnekler gibi onlarca örnek var “hizmet” kavramını Allah rızası ufkunda bayraklaştıran. Hepsine yüz bin dua, hepsine binler selam.
Rabbim bizlere de, siyasete, menfaate, hakarete bulaşmadan, sadece Allah rızası için “hizmet” etmeyi nasip eylesin.
Eğer Allah rızası için hizmet etmezsek, eğer kendi zümrevi ve şahsi çıkarlarımız için İslam’ın bütün kazanımlarını feda etme cüretini gösterirsek, elbette Allah bizi kulvar dışına atar, yerimize hizmet edecek daha liyakatli kullarını görevlendirir:
“Eğer şimdi yüz çevirirseniz, artık size kendisi ile gönderilmiş olduğum şeyi size gerçekten teblîğ ettim. Hem Rabbim (isterse), sizden başka bir kavmi (hareketi) yerinize getirir. O’na hiçbir zarar da veremezsiniz. Şübhe yok ki Rabbim, herşeyi hakkıyla gözetendir.” (Hud 57) (OD)