Yine geldi, nihayet geldi,
Kozasından çıkamamış bir kelebek gibi uçuşamadığımız baharın ardından; sıkıldığımız, sıcakladığımız, sınırlara dayandığımız yaz günlerinden sonra güze yakın güneşle dayandı kapımıza. Yaz çok yağmadı, çok düşmedi ellerimize bu sene… Rahmet sağnak sağnak…
Ama O güneşle, güler yüzle ve hiç düşünmeden kollarına atılıp, sımsıkı sarıldığımız sonsuz güvenle geldi. Bir akşam vakti sofralarımıza, yatsı vakitlerine ekledik onu. Bir sabah mahmurluğunda ayağa dikti hepimizi. Sonra gün boyu yemeden içmeden kesildik o geldi diye. Oysa akşamüstü bir yudum su, bir tutam tuz, bir kuru hurmayla aldı gönlümüzü. Ve 11 ay süren hasretleri bitirdi, yerlerde gezen başımızı kaldırdı. Yüzümüze bir melek gülüşü taktı, gözlerimize nurdan haleler… Yüreklerimizi birbirine çevirdi, dualar düşürdü avuçlarımıza, avuçlarımızı hep açık dolaştırdı rahmet damlalarına…
Yine geldi, nihayet geldi,
Ellerimi sonsuz şefkatle ellerinin içine alıp, çocukluğumu anlattı bana yeniden. Gündüzleri işyerinde, okulda sokakta yorgun, ama bir o kadar huzurla geçerdi. Hayat yalnız evde mutfakta, birde bir kubbe serininde ezeli hitabı dinlerken kendini gösterirdi... Heyecan oralardan hiç eksik olmazdı. Babalar erken dönerdi eve, akşamüstleri bir hareketlenir sokaklar, sonra el ayak çekilirdi. Bir fırınların önünde kuyruklar oluşurdu, bir sarı sarı köpürmüş meyan balı kazanlarının… Herkes evinde ağırlamak isterdi Onu, O ise hiç kimseyi kırmazdı her eve uğrardı... Her evin kapısına bereket bırakırdı.
Yine geldi,
Gurbette de yalnız bırakmadı hiçbirimizi. Tüm aileye sofraya toplayamasa da; yolda kalan babalar için çadırlara sofralar kurdu… Aş pişmeyen evlere yemek taşıdı… Koca koca minareler arasına mahya olup çekildi. Yıllar sonra tanıştığımız sımsıcak pideler getirdi bize… Ve hiç unutmadığı bereketini…
Nihayet geldi,
Ellerimize her gün biraz daha yitirdiğimiz şefkati, teavünü, tesanüdü… Gözlerimize sönmeye başlayan muhabbeti, uhuvveti, vefayı… Yüreğimize rızayı, tevekkülü… Duruşumuza aczi, fakrı, şükrü bıraktı…
Nihayet geldi,
Bu şehir akşamüstleri boşaltmıyor sokaklarını. Ben Ulucami’ nin avlusunda ki teşten bir tas su taşımıyorum dört rekaat arasında, selamlarda… Meyan balı eksildi sofralarımızdan, damaklarımız da sadece tadını bıraktı… Biz dağıldık, eksildik dünyanın bir yerlerinde… O ise, âleme hiç eksilmeyen Cemal ‘den, Kemal’den, Kerem’den geldi…
Hoş geldin Ey şehr-i Huzur…
Güneşinle, güleryüzünle, bereketinle ve hiç tereddütsüz kolarına sımsıkı atıldığımız sonsuz güvenle, Hoş geldin Ey Şehr-i Ramazan…