Aylar önce başlayan heyecanlı maratonunuz nihayet sona erdi ve ülkeye, özlediğiniz topraklara; hasretini çektiğiniz simalara kavuştunuz. Ne mutlu size!
Önce karar verdiniz. Sonra, aylar süren ön kayıt-son kayıt ve derken kesin kayıt heyecanını yaşadınız. O şanlı kuranın size isabet etmesi için kim bilir ne kadar dua ettiniz ve ettirdiniz! Çünkü kararlıydınız ve inşallah- mutlaka gidecektiniz. Haklıydınız; çünkü bir ömür beklemiştiniz bu kutsi seyahat için. Resul-i Ekrem Efendimize iştiyakınız vardı; yanıp tutuşmuştunuz Onun için. Bu yüzden mutlaka gitmeniz gerekiyordu. Hareket tarihiniz biraz erkence de olduğundan önce Ona uğrayacaktınız ve öyle de oldu. Sizden sonra hareket edecek olan kardeşlerimiz Hz. Nebiye bayramdan sonra uğrayacaklardı: olsun ama; onlarınki de ayrı bir anlam ifade ediyordu; sizinki de güzeldi, onlarınki de...
Siz bir bakıma önce Hz. Peygambere uğrayıp Onun manevi desteği ile Kabeye gidecektiniz; kardeşleriniz de Onun huzuruna hacı olmuş olarak varma durumunda olacaklardı. Zaten dedik ya, iki durum da güzel; ikisi de anlamlı!
Derken, hareket saatiniz geldi ve Resulullahın huzuruna varma kronometresi geri saymaya başladı. Süreç hızla ilerler gibi görünse de zaman yürümek bilmiyordu. Dakikalar saatleşiyor, saatler adeta gün gibi geliyordu size... Çünkü bir an önce Onun huzuruna varma heyecanı her tarafınızı kuşatmıştı; ne yapacağınızı adeta şaşırmış ve unutmuş vaziyetteydiniz. Yeşil Kubbeyi ne zaman göreceğinizi çok merak ediyordunuz ve nihayet görünmeye başlandı; evet oydu görünen. Oydu O aziz misafiri bağrında barındıran. Oydu, o şanlı ve vakur duruşuyla sizleri büyüleyen.
Selam kapısından girip Resulullahın huzuruna vardığınızda kendinize inanamadınız; bir an kendinizi rüyada zannettiniz; ama hayır, rüya değildi gördüğünüz; siz hakikati yaşıyordunuz. Evet gerçekten de Resulullahın huzurundaydınız; Es-Selamu aleyke ya Resulallah ifadesini çok faklı bir ses tonuyla söylediniz. ıçinizden geçtiği en doğal haliyle, gönlünüzün derinliklerinden akıp gelen yalvarışları terennüm etmeye gayret ettiniz. Yanındaki can yoldaşları Hz. Ebubekir ve Hz. Ömeri de unutmadan samimi bir edayla selamladınız. Artık Medinedeydiniz ve Onun misafiriydiniz.
Medinede bulunduğunuz süre içerisinde kulluk görevlerinizi hep Mescid-i Nebevide yerine getirdiniz. Onbinlerce sahabiyi ve ehl-i beytin büyük çoğunluğunu misafir eden Baki Mezarlığını ziyaret etmeyi ihmal etmediniz. Resulullahın hatırası olan mekânları da ziyaret ettiniz. Kuba mescidinde İslamıın doğuş ve yükselişini; Kıbleteynde kulluk bilincini ve Kâbe özlemini; Uhudda Nebevi stratejinin önemini; Hendekte İslamın başarı formüllerini; yedi mescitlerde cihadın ehemmiyetini anlamaya ve hatırlamaya çalıştınız. Medinenin tam anlamıyla bir ana kucağı; bir şefkat yurdu olduğunu iliklerinize kadar hissettiniz. Medinenin taşı, toprağı, çarşısı ve sokağı size hep Hz. Peygamberi hatırlattı. Ensar ruhunu gözlerinizin önüne serdi. Ensarla birlikte, muhacirlerin fedakârlıları da gözünüzde canlandı. İslamın kardeşleştirme başarısını ve İslam kardeşliğini bir kez daha hatırladınız!
Saygının, sevginin ve muhabbetin en güzelini Medinede buldunuz. Kulluk şuurunu orada fark ettiniz. Medinede yatan binlerce şehidin varlığını yanı başınızda hissettiniz. Ezanla birlikte Mescid-i Nebeviye doğru akan insan seli sizi büyüledi; adeta şoke oldunuz. Nerdeyse hayatın, -bütünüyle- namaz vakitlerine endekslendiğini müşahede ettiniz. Mescid-i Nebevinin kıble duvarını içerden süsleyen esma ve evsaf-i Nebi; yani, Hz. Peygamberin isim ve sıfatları Onu hep anmanıza vesile oldu. Bolca salavât-i şerife okudunuz.
Efendim, sayılı günler tez biter kuralınca bir de baktınız ki, elveda Medine! deme vaktiniz gelmiştir...
Ülkenizden ayrılarak doğrudan Medineye giden kardeşlerimiz, sizler Allah Resulünün müjdesini hak ederek bolca Onu ziyaret ettiniz. Nitekim O (s.a.v), kendi vefatından sonra ziyaretine gelenleri, sağlığında görmüş ve ziyaret etmiş gibi kabul ettiğini müjdelemişti. İşte siz, Onu şefaatçi yaparak ve ruhaniyetini önünüze katarak hacı olmaya doğru adım adım yaklaştınız.
Doğrudan Mekkeye giden kardeşlerinizin havaalanında yaşadıkları heyecanı siz Medine çıkışındaki mikat mahellinde yaşadınız. Alinin Kuyuları mevkii sizler için ayrı bir heyecan noktası oldu. Tıpkı kardeşlerinizin daha havaalanındayken yaşadıkları gibi...
Büyük çoğunlukla Umre için ihrama girdiniz. Abdestlerinizi alıp bütün dünyalıkları bir tarafa bırakarak sadece iki parça beyaz havluya bürünmeniz; telbiye getirip ihram sünnetlerini kılmanız ayrı bir heyecan verdi sizlere...
Buyur ya Rab! Geldim işte! Evet geldim.. Geldim Ya Rab! Tasarrufunda hiçbir ortak ve yardımcının olmadığını bilerek ve inanarak geldim. Ezelden ebede kadar bütün övgü ve senalar sana layıktır, ya Rab! Mülk senin, nimet senin! Ortağın yoktur ya Rab! nidaları derinliklerinizden ve samimiyetinizden kopup geldi. İnanarak haykırdınız. Teslim olmuştunuz artık... Bu yalvarışları hep tekrarlayacak ve yakarışlarınıza devam edecektiniz; nitekim öyle de yaptınız.
İhrama büründükten sonra, kuş gibi hafiflediniz. Hatta kendi elbiseleri içerisinde ihrama giren hanım kardeşlerimiz de aynı heyecan ve duyguları yaşadı. Hep birlikte verdiğiniz sözü tazelediniz. ahirete hazırlıklı olduğunuzu hal, hareket, davranış ve söylemlerinizle ispatlamaya çalıştınız. Adeta kefene büründünüz; her şeyi, ama her şeyi bir kenara bıraktınız. Yani gönlünüzden sildiniz; sadece dünya için yaratılmadığınızı; çok önemli sorumluluk ve görevlerinizin olduğunu hatırladınız. Mekke yolu bitmek bilmiyordu; ne zaman Kâbe görünecek; ne zaman nazlı sevgili sizi selamlayacak; size hoşamedi edecek diye kalbinizin temposu hızlanıyordu. Evet, yolun biteceğine inanmıyordunuz.
Ama göründü! Evet O... Ta kendisi... Kâbe! Kâbe! Uzaktan uzağa görünen O! Kendinizi bir anda Onun önünde buldunuz. Rüya mıydı acaba? Kendinizi yokladınız. Hayır! Rüya değildi ama diliniz tutulmuştu! Ne söyleyeceğinizi bilmez hale gelmiştiniz. Bir anda dilinizden: Aman Allahım! Yıllardır hiç görmeden- kendisine yönelerek ibadet ettiğim Kâbenin huzurunda mıyım? cümleleri dökülüverdi. İçinizden geldiği gibi en samimi dualarınızı yapmaya devam ettiniz.
İlk tavafın heyecanı başkaydı; renkleri, dilleri ve coğrafyaları farklı mümin kardeşlerinizle birlikte Kâbenin etrafında pervane olmanız size İslam Kardeşliğini pekiştirtti. Gerçek üstünlüğün maddi ölçütlerle olmayacağını anladınız. Bir anda yedi turu tamamlayıp tavaf sünnetlerinizi kılarak ve zemzemden nasiplenerek Safa Tefesine koştunuz. Oradan Merve Tepesine doğru dört gidiş ve üç geliş yapmanız gerekiyordu. Nihayet sayınız da bitti saçlarınızı da kısaltarak sivil elbiselerinize büründünüz. Artık umrenizi bitirmiştiniz. Ve artık Mekkede idiniz. Mekkede bulunduğunuz süre içerisinde Resulün izlerini aramaya devam ettiniz. Bazen ilave umrelerle vaktinizi değerlendirdiniz; bolca tavaf yaptınız. Çünkü biliyordunuz ki, yeryüzünde tavaf yapılabilecek biricik yer burası.
Resulün izleri sizi tarihin derinliklerine götürdü. Kâh, müşriklerin zulümleri ile müteessir oldunuz; kâh Resulün tebliği ile mesrur oldunuz. Hz. Peygamberin doğduğu, büyüdüğü ve gezdiği yerleri dolaşırken ayrı bir edep ve huşu her tarafınızı kuşattı. Maddi alışverişten ziyade manevi ticarete ehemmiyet verdiniz; görevinizin bilinci içerisindeydiniz.
Hz. İbrahimi Hz. İsmaili ve Hacer anamızı hatırladığınız gibi, vefalı insan Hatice annemizi ziyaret etmeyi de ihmal etmediniz. Sevr mağarasında Hicreti hatırlayarak her türlü günah ve çirkinlikten uzak durup hakka ve hakikate hicret edeceğinize dair taahhüdünüzü tazelediniz. İlk vahyin hatıralarını Nur Dağında ararken İslamın güzelliklerini hatırladınız. Arefe günü gelmeden Arafat Dağını ve Rahmet zirvesini boş haliyle görerek bir karşılaştırma yapma imkânı buldunuz.
Günleriniz dolu dolu geçti ve derken Arefe gününden bir gün önce heyecan başladı. Hac için ihramlara bürünerek Arafata intikal vardı ve vakfe anında unutamayacağınız yalvarış ve yakarışlara tanık oldunuz. Arefe vakfesinin haccın en önemli rüknü olduğunu bilerek ihlâs ve samimiyetiniz tam doruğa yükseldi bolca dua ettiniz. Öğlen ve ikindiyi öğle vaktinde birlikte kılmanız size ayrı bir duygu yaşattı. Tıpkı akşam ve yatsının yatsı vaktinde kılınması gibi... Gün batımıyla birlikte Müzdelifeye doğru hareket ettiniz. Vakfenizi yapıp şeytanlara atacağınız taşları topladınız. Bayram sabahında ve diğer günlerde bütün kötülüklerin sembolü ve temsilcisi olan şeytanları taşlarken nefis ve düşmanları da unutmadınız. Kurban ve rükün tavafınızdan sonra artık tam anlamıyla hacı olmuştunuz.
Veda anı ayrı bir hüzün yaşatsa da artık ülkenize dönmeniz gerekiyordu, özleyen ve bekleyenleriniz vardı. Verdiğiniz sözlere bağlı kalacağınızı taahhüt ederek yarı buruk yarı sevinçli bir ayrılışla ülkenize döndünüz.
Evet efendim, hoş geldiniz.. Safalar getirdiniz.
Haccınız ve dualarınız makbul olsun.
Tekrar tekrar hoş geldiniz!