İki gün sonra 19 Ocak...
Hrant'ın vurulmasından bu yana koca bir beş yıl geçti.
Ve bugün, 17 Ocak günü, mahkeme muhtemelen cinayetle ilgili kararını açıklayacak.
Karar, şaşırtıcı olmayacak... Sadece silahı sıkan bir "tetikçi" ile iki taşeron "azmettirici" ve tayfası ceza alacak... Ve biz koca bir 5 yılın, yargı ve adalet açısından boşa geçtiğini anlayacağız...
Değil mi ki, Dink tarafı 5 yıl boyunca bu dosyayı bir adım öteye geçirmeye, asıl faillere gidecek yolları açmaya, bilinen ve bulunan sorumluları davaya katmaya çalıştı.
Değil mi ki, bu 5 yıl bu tür girişimlerin engellenmesine tanık oldu, emniyet, jandarma, MİT'teki sorumlular ana dava dosyasının yanına bile yaklaştırılmadı. Kimisi zaman aşımıyla rahatladı, kimisine soruşturma izni çıkmadı, yargılananlar için ayrı mahkemelerde atılan küçük adımlar tükendi, söndü.
Ve değil mi ki, Hrant'ın ölümünde ihmali görülenler yerlerinde kalarak, Dink cinayetini araştıran kişiler olmaya devam ettiler...
Borcum var, sözüm var...
Ne diyebilirim?
Ne demeliyim Hrant'a?
Gerçek katillerin biliniyor, ama cezalandırılmadı Hrant. Devlet, o bildiğin devlet. Seni ölüme götüren çete-yargı-emniyet-jandarma-MİT dokusunu koruma altına aldı. İhmalcileri taltif etti, aralarında milletvekili, hatta Meclis Başkanı olanları bile var. Yargı hep aynı, seni senden sonra bile mâhkum ettiler. İlk işareti verenler gazeteciler, yayın yönetmenleri, Özkökgiller oldukları yerde yüzsüzce öylece duruyor...
Seni ölüme götüren yolun taşları, ölümünden sonra döşenen yolun da taşları oldular...
Fiili ve simgesel kolektif infaz ve kolektif örtü...
Ama bu balçık, gerçeği sıvamıyor.
Bil ki, bunu tüm ülke ve tüm dünya biliyor...
Bir gece Rakel'e şöyle fısıldamışsın:
"Beni öldürecek kadar aptal olamazlar, benim ölümüm onlara daha büyük zarar verir, öyle gürültü kopar ki, her yer sallanır, verdiğim mücadele kuvvetlenir, bu kadar aptal olmazlar..."
Ne demeli Hrant?
O kadar aptal ve o kadar kanlıydılar.
Ama dediğin oldu...
Seni "tarihi hızlandıran Ermeni" olduğun için öldürdüler...
Ama "O Ermeni", tarihi ölümüyle de, ölümden sonra da hızlandırdı...
Unutmaya, unutturmaya çalışan "devlet"in karşısında adım adım, iğneyle kuyu kazar gibi, yüzleşme fikrini öğrenerek hatırlamaya çalışan, hatırlayan bir "toplum" doğmaya başladı...
Vicdanı olan, ahlaka sahip, düşünceyle uğraşan, düşünen çok insan için öldürüldüğün gün bir milat oldu. Bu miladın, 1915'ten başlayıp gayrimüslimi "görme"ye uzanan, tarihi, tarihte insanı, ötekiyi, sokağı keşfe ilerleyen, idrak, sorgulama, arınma meselelerini "doğru duruş"un merkezine yerleştiren pek çok yönü var.
Bunların üniversite, basın, siyaset, sokak gibi pek çok farklı tezahür alanı var.
Toplum, tek tek insanları aşan ölçüde ve hızda değişiyor. 1915'in algısında ve isimlendirilmesinde şaşırtıcı yollar alınıyor, acı karşısında özür fikri ve duygusu her geçen gün biraz daha belirginleşiyor.
Üniversitelerde onlarca genç 19. Yüzyıl'a el atıyorlar, 1915 çalışıyorlar, paradigma değişiyor Hrant.
Basında farklı sesler çoğaldı, inkârcılar savunmada artık, 1915 tabusu kırıldı.
Ve tabii sen...
Bil ki seni anmadığımız, hissetmediğimiz, özlemediğimiz bir gün geçirmedik...
Yaptıklarını ve çabanı ailen, çocukların, dostların ve ölümünden sonra edindiğin arkadaşların, adına kurulan vakıfta ölesiyle sürdürüyor...
Doğum gününde adına ödüller veriliyor, jüri üyeleri, ödül kazananlar coşkuyla dünyanın dört bir yerinden senin adının onuruna koşuyor.
Hatırlar mısın, Mayıs 2007'de Almanya'da bir ödül töreninde, "Size Türkiye'den söz etmek istiyorum. Ben o ülkeden geliyorum. O ülke aydınlanıyor. Biz o ülkeyi aydınlatmak için çaba sarfediyoruz..." demiştin...
Burada ışık da var, karanlık da...
Bir yanda güç, bir yanda insanlar...
İnsanın tarihi ışıklıdır, ödenen bedellere rağmen...
Bil ki, biz buna hâlâ inanıyoruz...
Yeni Şafak