Tesettürümü istiyorum.
Hani uğruna mücadele ettiğimiz, kapılardan geri çevrildiğimiz, makam odalarına alınmadığımız tesettürümü.
Ya da, ikna odalarında önce tatlı tatlı, olmadı sert, o da olmadı gözdağı verilen tesettürümü.
Hz. Üstad Bediüzzaman’ın “Bu sarık, bu başla beraber çıkar! Ben sizin ecdadınızı temsil ediyorum” deyişindeki şuur ve azim ile sahiplenilen tesettürümü.
İlahi emir olduğu için, müslüman kadının kalesi olduğu için, hür oluşumun sembolü olduğu için, tarz değil farz olduğu için tercih edilen hakkımı geri istiyorum.
Uğruna Dünya menfaatinin ellerin tersiyle itildiği, diploma-meslek-makam-paranın bir “hiç” görüldüğü, saygı ve hayranlık duyulan tesettürümü istiyorum.
Sahabe hanımlarının hassasiyetinde, adına laf gelmeyecek şekilde kullanılan, başa tac, ruha ilaç, eksikliğine muhtaç olur gibi istiyorum.
Modası olmayan, anlamı solmayan, şovu yapılmayan, cazibe amaçlı kullanılmayan tesettürümü istiyorum.
Haya sembolüm, iman abidem, kadınlık gururum, ayetle sabitlenen boyun borcum İslami vecibemi istiyorum.
Sanal, sosyal, görsel ortamların bakılanı, tik-tok rezaletinin figüranı, eşlerin-babaların umrunda olmayanı değil, meleklerin alkışla temaşa ettiği olmak istiyorum.
Yaram derin.
Sitemim kederim.
Asr-ı saadetteki sahabe annelerimiz gibi şuurlu olabilmektir özlemim.
Nene hatunlar, Fatma bacılar, Nurun kahramanları gibi olmasa da yerim,
Ben… Yine de;
Yitip giden, basitleştirilen, özünü kaybedip, bez parçası muamelesi gören “başörtüsü”nün şahsında, bir bütün olmak adına gerçek tesettürümü istiyorum.
Bana hakiki tesettürümü geri verin.
Ben yine onun çilesini çeker, mücadelesini verir, gururunu yaşarım.