Suriye'nin Humus bölgesinden günlerdir çatışma, kıyım haberleri alıyoruz. Şam yönetimine göre bölge "teröristler"den temizleniyor. Muhaliflere göre katliam yapılıyor. Bize yansıyan görüntülerde sivil ölümler, yanan binalar, harabeye dönen mahalleler var. Çatışma görüntülerinin ortasında kalan kadınlar, çocuklar var.
Yine günlerdir, Suriye ordusunun bazı bölgeleri kuşatma altında tuttuğu, bu bölgelere giriş çıkışları tamamen engellediği, bir imha hareketi için uygun zamanı beklediği haber veriliyor. Küçük mahalleler nasıl kuşatılır, top menzilinde bulunan evlerde yaşayanlar ne hisseder, kuşatma altında tutulan insanlar ne yapar, ne yer, ne içer, durumları nasıldır, ne tür korkular içindedir.. Elinde silah olanın ruh halini anlarız.. Öldürür ya da ölür. Kendini bir şeye adamıştır. Bazıları rejime bazıları rejimle hesaplaşmaya adamıştır.
Ya elinde silah olmayanlar? Onlar ne yapar? Nasıl bir çaresizlik yaşar? Kime, nasıl ulaşır ve ne söyleyebilir?
Birkaç gündür, bu bölgede ne olacak diye bekliyoruz. Mahalleler bir gecede yok edilebilir. İçindekilerle birlikte enkaza dönüştürülebilir. Her ülkenin silah gücü bunu kolaylıkla yapacak donanımdadır. Bab Amr semtini yok etmek Suriye için zor değil. Semte girmelerine bile gerek yok. Beklemeleri muhtemelen içerideki silahlı güçlerin imha edilebilmesiyle ilgili. Yeraltında oluşturulan tünellerden kaçışlarını engellemekle alakalı. Peki ya silahsız olanlar? Onlar da tünellerden kaçabilecek mi? Tanklar, uzaktan silahlı silahsız ayırımı yapabilir mi?
Önceki gece iki taraftan da farklı açıklamalar geldi. Hükümet Bab Amr'ı ele geçirmişti. Muhalifler, asla böyle bir şey yok açıklaması yaptı. Dün akşama doğru, haber kaynakları, Suriye ordusunun, muhaliflerin kalesi konumundaki Bab Amr semtinin kontrolünü tamamen ele geçirdiği duyurdu. Kaynak Suriye yönetimiydi. "Son direniş de kırıldı" diyordu yetkili. Muhalifler ise, "taktik icabı çekildik" diyordu. Siviller zarar görmesin diye çekilmişler.
Ve bu; "Suriye ordusunun zaferi" olarak duyuruldu.
Kim yendi, kim çekildi çok da önemli değil. Önemli olan iki şey var: Biri; aylardır devam eden sivil ölümler. İkincisi Bab Amr'daki sonucun "zafer" olarak görülmesi.
En ölümcül hata bu... Bir ülkede toplumsal bir sorunun, rejim-kitle arasındaki hoşnutsuzluğun, çatışmaya kadar varmış reaksiyonun hınçla, silahla dizginlenmesi ve bunun bir zafer olarak sunulması.
Kime karşı zafer? Düşman kim? Elinde silah olanlar mı? Yoksa o ülkede yaşayan ve varolan yönetimi istemeyen milyonlarca insan mı? Bu sistemi istemiyor diye karşı olan herkesi öldürmek mi zafer? Öldürme, yok etme dışında bütün çözümlere kapıları kapatıp sadece güvenlik eksenli politikalara sığınmak mı?
Dün, 1 Mart'tı. Irak işgaline karşı Türkiye'nin ortaya koyduğu tavrın yıl dönümüydü. Irak yine de işgal edildi. Yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. Dile kolay, yüzbinlerce.. Sadece işgal edenler değil, işgal altında gruplaşanlar da birbirini boğazladı. Coğrafyanın tarihindeki en büyük trajedilerden biri yaşandı.
Bu yüzden işgal politikalarına karşı son derece hassasız. Çünkü yaşadık, acıyı birlikte yaşadık. Ailelerin bölünmesini, yetimleri, dul kadınları, kültürel talanı, bir ülkenin yıkımını yaşadık. Yüzyıllarca birlikte yaşayanların kalın duvarlarla birbirinden ayrılmasına tanık olduk. Hâlâ ayrılar, birleşemiyorlar. Onlarca yıl da birleşemeyecekler, maalesef..
Coğrafyada, bir ülkenin daha aynı trajediyi yaşamasını asla istemedik, istemeyiz. Kapı komşusu olanların birbirine silah doğrultmasının acısını tekrar yaşamayı kim isteyebilir? Bizim şehirlerimizin bombalanmasını kim isteyebilir? Ancak bir istihbarat yönetiminin kendini Suriye yerine koyarak meşruiyet sağlamaya çalışması ile işgal politikaları arasında bir bağlantı yok değil. Bu coğrafyada işgallerin en büyük gerekçesi rejimlerin sorumsuzluğu, ülkeye ve halka bakıştaki çarpıklığıdır. "Bu ülke bana kalmıyorsa kimseye kalmasın" mantığı, Soğuk Savaş mantığıdır ve Ortadoğu'daki bütün rejimler aynı düşünce yapısına sahip.
Bu yüzden de asla kendi halklarıyla barışmayacaklar. Çünkü yıllardır düşman bildikleri halkın "artık sizi istemiyoruz" sözü öyle bir öfkeye yol açıyor ki, sahibi olduklarına iman ettikleri ülkeyi yok etme pahasına onlarla barışmayacaklar.
Dün, Bab Amr'da kim zafer kazandı? Bu nasıl zafer olabilir? Kendi köylerini, kasabalarını bombalayabilen rejimler nasıl o ülkenin sahibi olabilir? Neden bir rejim, kendini ülkenin sahibi sanır? Neden bir lider, ülkesini babasının mülkü kabul eder?
Ortada zafer yok... Hiçbir yönetim kendi halkına karşı zafer kazanmaz. Onlara karşı verdiği mücadelenin anlamı intihardır. Bab Amr'ı ele geçirseniz yarın bir başka bölgede aynısı yaşanacak. Bunun sonu gelmeyecek. Nereye kadar silahla iktidarda kalınır? Ne zamana kadar silahla milyonlar kontrol altında tutulabilir?
Bunun sonu yok, geleceği yok. Ve Suriye'de artık sistemin ülkeyi birarada tutma, ülke bütünlüğünü koruma refleksiyle ona karşı olanların savaşı yok. İki grup arasında ülkeye sahip olma savaşı var. Çünkü artık devlet refleksi, devlet aklı kalmadı..
Yeni Şafak