İmanımızı kurtarmak için kelle koltukta mücadele eden Bediüzzaman Said Nursi ve arkadaşlarına, "Yazıcı" ve "Okuyucu" Risale-i Nur talebelerine selam olsun...
Onların "Gizli Zındıka Komitesi"ne karşı bütün millet namına verdikleri ölüm-kalım mücadelesini "Hür Adam" filmiyle beyaz perdeye taşıyan yapımcı / yönetmen Mehmet Tanrısever ve arkadaşlarına da selam olsun...
Sevgili Ali Murat Güven'in "Hür Adam" için söylediğine katılıyorum: "Yalnızca çekilmesi bile başlıbaşına bir devrim olan cesur film."
Bu filmi aylardır sabırsızlıkla ve tedirginlikle bekliyordum.
Sabırsızdım, çünkü "devrim"e bir an evvel şahit olmak istiyordum.
Tedirgindim, çünkü birileri "devrim"in önüne geçebilirdi; filmin gösterime girmesi engellenebilir ve yahut Kemalizm'e muhalefet sahneleri tırpanlanabilirdi.
"Ya ortaya kötü bir film çıkar da işin sadece devrim tarafıyla yetinmek zorunda kalırsak?" diye endişe ettiğimi de itiraf etmeliyim.
Şükür ki "Hür Adam" sinema salonlarına sağ-salim ulaşabildi.
Gösterime girdiği gün büyük bir heyecan içinde seyrettim ve kimi yerde "Şöyle yapılsa daha iyi olurdu" veya "Böyle yapılmasa daha iyi olurdu" dediysem de filmi genel olarak güzel buldum.
Bazı sahnelerde heyecandan içim içime sığmadı.
Bediüzzaman Said Nursi'nin "Bu sarık ancak bu başla beraber çıkar" dediği sahnede ayağa kalkıp tekbir getiresim geldi...
"Yazıcılar"a katılan çoban çocuğun Barla'dan başka bir yere nakledilmekte olan Bediüzzaman Said Nursi'ye yetişmek için çırpındığı ve onun ardından vargücüyle seslendiği sahnede 'duygu patlaması' yaşamamak için kendimi zor tuttum...
Bediüzzaman Said Nursi'nin, Mustafa Kemal Paşa tarafından davet edildiği Ankara'daki izlenimlerini "Ankara'nın kafasını karışık gördüm" diye hülasa etmesi çok hoşuma gitti...
Mehmet Tanrısever ve arkadaşlarına "Ellerinize sağlık" ve illa ki "Allah razı olsun" diyorum.
Yeni Şafak