Hürriyet: “Serbestlik, hür olmak, meşru dairede herkesin tam serbest olması.”demektir.
Ders kitaplarında çocuklarımıza öğrettiğimiz en yaygın hürriyet anlayışına göre, “insan başkasına zarar vermemek şartıyla dilediğini icra edebilir.” Yani, insanlar başkalarına zarar vermekte hür değildirler.
İslâm, bu vadide daha geniş bir çerçeve çizer. İslâm’da kişinin kendine zarar verme, kendi aleyhine iş görme hürriyeti de yoktur. Bu vücut, bu ruh, bu akıl hepsi insana emanettir. Ve insan bu emanetlere hıyanet etme hürriyetine sahip değildir.
İnsan intihar edemez, zira bu can onun şahsî malı değildir. Değil intihar etmek, bir tek parmağını dahi kesemez. Ve yine insan, içki ve uyuşturucu kullanamaz, zira bu aklı o yapmış değildir.
Bundan dolayı İslâm’a göre “gerçek hürriyet, insanın ne nefsine ne de başkasına zarar verme yetkisine sahip olmaması, iradesini ancak bu sınırlar içinde serbestçe kullanması” şeklinde karşımıza çıkar.
Madem ki, insan Allah’ın kulu, Onun eseri, Onun mahlûkudur. Ve yine, bu dünyayı kendisi döndürmüyor, baharı o getirmiyor; öyle ise bir genç kızımız , bir bahar günü, sokağa dilediği kıyafetle çıkıp, başkalarının şehvetini tahrik edemez. Onun Allah’a karşı isyan hürriyeti olmadığı gibi, başkalarını günaha sokma, onların ruhlarını yaralama, hayallerini ifsat etme hürriyeti de yoktur.
Hürriyetin, hem dünya hem de ahiret hayatına bakan yönleri var. Ahirete bakan yönü; insanın kendi iradesini, hayır olsun şer olsun, dilediği sahada kullanabilmesiyle bu dünyada İlâhî bir imtihana tâbi tutulmuş olmasıdır.
Hürriyetin dünyaya bakan yönü ise, insanların değişik sahalarda faaliyet göstermeleriyle, bir tek canlı türü olan insandan sayılamayacak kadar çok meslek çeşidinin doğabilmesidir. İnsanoğlu, dülgerlikten mimarlığa, ressamlıktan doktorluğa kadar nice meslek guruplarından dilediğini icra edebiliyor ve etmiş de. Manevî sahada da insanlar, farz ibadetler yanında, diledikleri nafileleri istedikleri kadar icra etme hürriyetine sahipler. İstedikleri ilim dalında ilerleyebiliyorlar. Farklı hayırlar, değişik ibadetler yapabiliyorlar. Bütün bunlar, her mümin için ahirette ayrı bir cennet makamı olarak tezahür ediyor.
İşte hürriyetin ahirete bakan yönü de bu şekilde karşımıza çıkıyor. Ahiret denilince elbette ki sadece cenneti hatırlamak eksik olur; onun bir de cehennem ülkesi var. İşte hürriyeti yanlış anlayarak, hiçbir kayıt altına girmek istemeyen asi ruhlar, bu dünyada çok çeşitli günahlar ve isyanlar sergiliyorlar. Bunlar ise, cehennemdeki farklı azap menzillerini netice veriyor.