Hukuk Devleti kavramı modern devlet felsefesinde önemlidir. Ancak İslamda devlet esas olmadığı için İslamın böyle bir devlet öngördüğünü iddia etmemekle beraber idarecilerin hukuku korumak için var olmaları gerektiği Kurânın idareciye emridir. Devlet olsun olmasın insanın hakkı kutsaldır ve korunması esastır. İslamda eşitlik fazilet ve statü yönü ile değil, hukuk karşısındadır. İslamda haklı olan güçlüdür. Hukuk karşısında şah ve geda, köle ve padişah birdir ve eşittir.
İslamda idareci gerek devleti temsi etsin gerekse etmesin tarafsız olması temel ilkedir. Zira adalet açısından meseleye bakarsak tarafsız olmayan adil hüküm veremez ve bundan da adalet ortaya çıkmaz. Bu bakımdan idareci tarafsız olmak durumundadır; sonra hakkın tarafında yerini alacaktır. Bu sebeple İslam bir devlet dini olduğu söylenemez. Resmi bir din anlayışı İslamın özüne ve devletin tarafsızlığına aykırıdır. İdareci idaresi altındaki farklı inanç ve ırktaki insanlara eşit mesafede olmalıdır. Bu Liberalizmin temel ilkesi olmakla beraber İslam dininin idareciye verdiği yükümlülüğe uygundur.
Devletin tarafsızlığı ilkesi nötr anlamında değildir; haksızlığa göz yummak şeklinde olmayacağı da kesindir; aksi devletin amacına zıttır. İdareci yani devlet hakkın tarafındadır ve adaletin sağlanması için vardır. Tarafsızlık inanç ve kültürün devlet eliyle dayatılmasını engeller. Bu bakımdan Devlet dinsize karışmadığı gibi, dindara da karışmaz. İdaresi altındaki bütün inanç ve fikirlere eşit mesafededir. Din ve vicdan Hürriyetini en geniş anlamı ile uygular. Ancak Hukuk ve Adalet ilkeleri ile hareket eder. Önemli olan isim ve resim değil; işin hakikatidir. İsmin değişmesi gerçeği değiştirmez. Buna Lâiklik veya Liberalizm denmesi önemli değildir.
Devletin tarafsız olmama endişesi tebayı endişeye sevk eder. Bu bile tabanın devlete olan güvenini sarsar, güvenin olmadığı yerde adalet ilkesi zedelenir. Zamanla büyük haksızlıklara ve karışıklıklara sebep olur. Bu bakımdan devletin dinlere, ideolojilere ve kültürlere tarafsız bir yaklaşım sergilemesi esastır ve dinin bu konudaki emri baskıcı ve zorlayıcı olarak algılanamaz. Çünkü Dinde zorlama yoktur. (Bakara, 2:256) Baskı ve zorlama zulümdür. Zulüm ise İnsanları iyiye veya kötüye zorlama demektir. Allah böyle zulmü yasakladığı için insanları hür yaratmış ve hür bırakmıştır. Hürriyetin olmadığı yerde adaletten ve insan iradesinin kullanımından bahsedilemez. İnsanın hür olmadığı yerde insan kabiliyetleri ve istidatları gelişmez. Sorumluluk ilkesi de havada kalır.
Siyasal İslam Müslümanların İslam adına siyasi yapılanmalarının adıdır. Liberal İslam da Müslümanların hürriyet mücadelesinin ve bu mücadele için yaptıkları siyasi çalışmalarına verilmek istenen bir isimdir. Çünkü İslam dünyası henüz demokratik hakların farkında değil. Bir kısmı da batıdan geldiği düşüncesi ile demokratik açılımlara İslam adına karşı çıkmaktadır. Bu bakımdan Arap dünyası, Ortadoğu ve İran gibi ülkeler demokratik ve liberal açılımlara mesafeli durmaktadır.
Liberal islamın konuları genel başlıkları ile demokrasi, hürriyet, insan hakları, düşünce özgürlüğü, kadın hakları, hukuk, ekonomik özgürlük gibi konular. Ancak bin üç yüz yıllık bir fıkıh var ve bu bir gelenek oluşturmuş. Bu gelenek de İslam bilginlerinin yaşadıkları çağlarda ortaya çıkan meselelere buldukları dini/hukukî çözümlerden oluşmaktadır. Zamanımızın fakihleri ve hukukçuları bunu aşmakta zorlanmakta ve yeni içtihatlar ortaya koyamamaktadırlar.
İslamın hakkaniyetini ve mahiyetini bilmeyen batılılar ve onların takipçileri olan ilim adamları da bu sebeple Reform istemektedirler. Buna örnek olarak da Hıristiyanlığı göstermektedirler. Batı liberalizmi Hıristiyan kilisesinin ve ruhanilerinin taassubunu Liberalizm ile kırdı, sonunda kilise de bunu kabullenmek durumunda kaldı. Öyle ise İslam ülkelerindeki aydınlar da böyle bir yaklaşım sergilemelidirler düşüncesini yaymaktadırlar. Bu sebeple Radikal İslama karşı Siyasal İslam tezini ortaya atanlar bu defa da Liberal İslam tezine sarılmaktadırlar. İslam inanç ve hukuk sistemi iyi ve doğru bir şekilde öğretildiği zaman ortada ne Radikal İslam ne Siyasal İslam ve ne de Liberal İslam kalır. İslamın bu gibi tezler ile güçlenmesine ihtiyacı yoktur.
Eski dönemlerde batı ve Amerika siyasetleri İslam ülkelerinin kalkınmasına karşı çıkarlarken günümüzde artık demokratikleşmesinden ve liberalleşmesinden yana bir politika takip etmeye mecbur kalmışlardır. Çünkü İslam dünyasının radikalizmi en çok kendilerine zarar vermektedir.
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri Eski zamanda İngiliz, Fransız ve Amerika siyasetleri ve menfaatleri - İttihad-ı İslama - muarız olmakla mâni olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil, belki muhtaçtırlar (Emirdağ Lahikası, 2006, s.526) buyurarak bu hususa dikkatimizi çekmiştir. Bunun sebebi Komünizm ve Anarşizmin teröre destek vermesi ve dünyanın bu terör belasından kurtulmak için Müslümanların birliği ile beraber Hıristiyan-Müslüman dayanışmasına ihtiyaç duyulmasıdır. Amerika ve Avrupa da buna taraftar olmaya mecburdur. (Emirdağ Lâhikası, 577)
Hürriyet ortamının sağladığı ilim ve fikir hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti ile Mister Caryle ve Bismark gibi batılı ilim ve fikir adamları İslamiyeti araştırarak dinsizlik, terör ve ahlaksızlığa karşı insanlığın kurtuluş çarelerinin Kurânda bulunduğunu söylemişler ve hakperest davranmışlardır. Bediüzzaman bu sebeple Avrupa ve Amerikanın İslamiyete hamile olduğunu ve günün birinde İslam Devleti doğuracağını müjdelemiştir. (Emirdağ Lâhikası, 716)
Küresel dünyada dünya barışı ve güvenliği için başka bir yol da gözükmemektedir. Çünkü dönüp dolaşıp aynı noktaya gelinmektedir. Bunun dünyanın küre şeklinde olması ile iletişimin küresel bir hal alması ve dünyanın da bir köy gibi küçülmesiyle ilgisi açıktır.
Bir zamanlar İslam ülkelerinde Siyasal İslam rüzgârları esiyordu. Bediüzzamanın bundan yüz yıl öncesinde İttihad-ı Muhammedî cemiyetinin siyasallaşmasının yanlış olacağı İslamın siyasallaşmasının ve İslam adına iktidarların İslamdan çok muhaliflerine yarayacağı tezi doğrulanınca bu defa Liberal İslam tezi ortaya atılmıştır.
Örnek verecek olursak; Endonezyanın Başkenti Cakartada Liberal İslam Ağı oluşturulmuştur. Endonezya Müslüman çoğunluğuna rağmen Budizm ve Hinduizm dinlerinin de yaygın olduğu bir ülke... Barış içinde beraber yaşamalarını sağlayan felsefe de Pancasila felsefesi. Yani Çeşitlilik içinde birlik. Bu felsefeye göre farklı dinler, diller ve kültürler bir arada barış içinde yaşamaları öngörülmektedir.
90lı yıllardan sonra azınlıklara yönelik dini çatışma görüntüsü veren olayların da olmadığı söylenemez. Suharto diktatörlüğünün 1998 yılında sona ermesi ile demokratikleşme yönünde önemli adımlar atıldı. Bu da Radikal İslam savunucularının da önünü açtı. Siyasal İslam yükselişe geçti. İslami Savunma Cephesi (FPI) ve Adalet ve Refah Partisi (PKS) gibi muhafazakâr gruplar İslam Ceza Hukukunun uygulanmasını isteyerek iktidara karşı cephe açtılar.
Bu radikal ve siyasi gruplara karşı alternatif olarak çok sayıda liberal Müslüman gruplar kuruldu. 2001 yılından itibaren faaliyet gösteren Liberal İslam Ağı (JIL) da bunlardan birisidir. Cakarta Paramadia Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Assyaukanie, eğitim ve kamuoyu çalışmalarına büyük önem verdiklerini söyleyerek Demokratik bir toplumda yaşıyoruz. Radikal grupların boşluğu doldurmasına fırsat vermemeliyiz diyerek çalıştıklarını belirtmektedir. Kendilerine örnek aldıkları liderler ise Muhammed Abduh, Reşid Rıza ve Ali Abdürrazık gibi reformcular. Amaçları da Modern İslam görüntüsünü ortaya koymaktır. Çalışmalarının önemli bir bölümünü eğitim çalışmaları teşkil etmektedir. Yatılı okullar, öğretmenler ve öğrencilere yönelik bir dizi eğitim ve seminer çalışmaları yapmaktadırlar.
Sonuç:
Bu ve benzeri çalışmaları ülkemizde ve diğer İslam ülkelerinde görmemiz mümkündür. Ama ne var ki başarı şansı İslamın ortaya koyduğu inanç esaslarının kalplerde ve gönüllerde yerleşmesi ile doğru orantılıdır. Bize göre Bediüzzamanın ortaya koymuş olduğu Doğru İslamiyet ve İslamiyete layık doğruluk tam olarak anlaşılmadıkça ve İman temelli yaklaşım sergilenerek Müslümanlar Asr-ı Saadet döneminde olduğu gibi Kalplerde Allah korkusu ve ahiret duygusu ile donanmadığı sürece Liberal İslam tezleri ile ve siyasi yaklaşımlarla istenen sonuçların alınması mümkün gözükmemektedir. Çünkü Bediüzzamanın teşhisi ve ifadesi ile Hürriyet İman ile parlar. İşte Asr-ı Saadet!