بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
وَهُوَ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۚ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَاَخْرَجْنَا مِنْهُ خَضِرًا نُخْرِجُ مِنْهُ حَبًّا مُتَرَاكِبًاۚ وَمِنَ النَّخْلِ مِنْ طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِنْ اَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ اُنْظُرُٓوا اِلٰى ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَيَنْعِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكُمْ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
O, gökten su indirendir.
Biz, her türlü bitkiyi o suyla yetiştiririz.
O bitkiden bir filiz, filizden de üst üste dizili dâneler, başaklar çıkarırız.
Hurma ağacının tomurcuklarından yere doğru sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri çıkarırız.
Bunların hepsinin hem birbirine çok benzeyen yönleri, hem de birbirinden çok farklı özellikleri vardır.
Her birinin meyvesine bir ilk ortaya çıktığı, bir de olgunlaştığı zaman bakın.
Gözünüzün önünde cereyan eden bu işlerde, iman eden bir toplum için elbette nice dersler ve ibretler vardır. (En' am Suresi 99. ayet-i kerime)
Barla'da Said Nursi'nin (ra) evi ve önündeki tefekkür ve evrad ağacı.
***
"Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile, bugün elinizdeki fidanı dikin!" (Hadis-Buharî, el-Edebül-Müfred s. 168, Heysemî.)
Geredeli gerçek bir nur talebesi sevgili abim İsmail Cevahirli 24 senelik fidansever emeğini nurcu dostlarının hizmetine sunuyor.
***
İlk kavak fidanlarını rahmetli babamla Sekibahçe'ye diktiğimizi hatırlıyorum.
Daha sonra emen (yeni bağ) üzüm çubuklarını, zerdali, armut, erik fidancıklarını bu bağa heyecan ve ümitle dikmiştik.
Ayrıca bir asma dalını yandaki boş karığa uzatıp gölüme (daldan eğme) şeklinde toprağa gömerek; bağ çubuğundan köklü asma ürettiğimizi bugünkü gibi hatırlıyorum.
Tüm bunlar ilkokul öncesi zamanda olmuştu...
Öğretmen okulunda pekçok ağaç ve çiçek fidanını ortaklaşa toprakla buluşturmak nasip oldu.
Bu dönemde en egzotik çiçek ise; kar altında beyaz, sarı, pembe, mor çiçekler açan; kasımpatı/ kokulu sardunya idi.
İstanbul'da bir fidanımın bile olduğunu hatırlamıyorum.
***
Sungurlu Çarşıbaşı Camii'nde bir adam boyunu geçen çınarım vardı belediye işçileri kesmiş gördüm.
Çarşıbaşı'nın tuvalet mazgalı dışında Allah'ın bitirdiği bir karış boyunda çınar şıvgını görmüştüm.
Yanında taksici kulübesi onu duldalayıp siper olmuştu.
İlkin güçlensin diye alt dallarını koparıp; filizlerin üstünü otlarla kamufle ettim.
Camiden çıkarken uğrayıp kontrol edip büyüsün diye dua ettim.
Bir kaç yıl yaz tatili ve sılayı rahim ziyaretlerinde boy atışına kalp atışlarım eşlik etti.
Nihayet çınarcık bir adam boyunu geçip, taksi kulübesinin çatısına ulaşmıştı ki bir sonraki seferde yerinde yeller esiyordu.
Nasıl üzülmem, yanına vardım kahroldum.
Yandaki taksiciye sordum.
Dedi ki:
- Belediye işçileri kesti.
- Siz nerdeydiniz niye kestirdiniz?
- Abi büyümüyor deyip kestiler ne bilelim!..
Halbuki kış-yaz sığındıkları kulübelerinin çatısını güney yönden gölgeliyor serinlik ve şirinlik yapıyordu.
(İki dönemdir Sungurlu Belediyesi cadde ve sokaklardaki yarım asırlık çınarları kökleyip, yerine sokaklara saksı dikiyor, bu saksılar da izmarit kutusuna dönüşüyor!)
***
Antalya Gebizli İmam Hatip Lisesi'nde çalışıyordum.
Avludan okula giriş kapısının sağında bir yaz imtihan döneminde Rahim'in bitirdiği bir çınar fışkını bitttiğini gördüm.
(Çınar tohumu kanatlı ve ok ucu gibi bir çıkıntıya sahip. Uçuşurken nemli yumuşak bir noktaya sevkedilince ok gibi saplanıp yeşermeye başlar.)
Bir süyemlik çınarcığın fışkırdığı nokta öğrencilerin çok ayakaltında bir yerdi.
Önce çabuk büyüsün ve göze batmasın diye alt dalcıklarını kopardım ve karadikenli bir otla üstünü örtbas ettim.
Allah olduracaksa kimse durduramaz.
Çınar fidesi
Fidanımız 3-4 senede öyle uzadı ki 4 katlı binanın çatısına erişti.
Bir yaz tatilinden döndüğümde bir de ne göreyim çınarımın etrafına betonlar dökülmüş.
Güya okul bahçesi Muratpaşa Belediyesi ve okul işbirliğiyle düzenlenmiş.
Sayısız ağaç, gül ve çiçekler köklenip sökülmüş, bahçe dedikleri tam bir kuru havuz rezaleti ortaya çıkmış.
(Son yıllardaki çoğu tarihi eserlerin; onarım bakımları da aynı görgüsüz inşaatçı kafasına göre yapıldı, avlu bahçe gibi civarları kuruhavuz tarzında dizayn(!) edildi. Yüksek ihale bedeli ve uzatma ödenekleri de işin en acı ve haram kısmı olmak üzere.)
Önce idealist, inançlı, ibadetli müdüre çıktım.
-Hocam valla hiç haberim yok.
Belediye, bahçenizi düzenleyeceğiz dedi biz de peki dedik.
Çınarın kesildiğinden filan haberim olmadı! dedi.
Öfkeme mağlup olmamak için odasını terkedip çınarın yanına vardım.
Hiç tanımadığım bir işçi beton düzenlemesi yapıyordu.
Durumu ona sordum.
Yemin ederim dediğine göre:
- Murtapaşa Belediye yetkilisi "bu ağaç Atatürk maskını kapatıyor bu yüzden keseceğiz!" demiş.
Kafamı kaldırınca okul binası üst kat yüzünde sarı belirsiz bir mask duruyordu.
28 Şubat döneminde tüm okul duvarlarına bu maskları takıp ışıklandırmışlardı.
Zamanla ışıklar sönmüş masklar da unutulmuş gibiydi.
Tam adalet ve kalkınmacı iktidar başa geçince; ezeli dert yeniden depreşmiş ve masklar hatırlanmıştı.
İşçinin ifadesine göre okul boyuna ulaşan çınar da bu amaçla kesilmişti...
***
Bu okula bitişik Gebizli Camisi şadırvan kenarına bir benjamin (bünyamin) fidanı dikmişler amma bir kavurucu yaz mevsiminde kurumaya başladı.
Benjamin fidanına da benzer bir operasyon çektim.
O yaz sulandı dalbudak koparılıp kökten güçlendirme yapıldı. Şimdi caminin minare dibindeki oturaklara öğle üzeri gölgelik yapıyor.
***
Çaybaşı Camii/ Akmescid tuvalet önü toprak kısımda yıllanmış bir bademağacı yaşıyordu.
En az 10 ilkbahar gelişini bu bademin açılan yemyeşil yaprak ve sütbeyaz şeffaf çiçeklerinden algılar ve mutlu olurdum. Evimden de görülürdü.
Bir yaz tatili dönüşü yine belediye buraya parke döşemiş ve bademin dibine beton, kum, kilitli taş döşeyip ağacı kurutmuş.
"Şehir düzenli olsun; vatandaş 2 araba fazla park etsin..."
Uzun bir hikaye lakin en kısaca yazıyorum.
Bir kalender arkadaşla bu ağacın dibini o üçlüden temizledik ve dibine toprak koyup; zeytin fidancığı ile muşmula çekirdeği diktik.
Zeytin tuttu ve muşmula fışkın sürdü.
Birgün baktım bir araba fidanları ezecek kadar yakına park etmiş.
Koruma güdüsüyle araya bir parke taşı koydum fidanlar korunsun diye.
Ertesi gün baktım bizim filizler yolunup atılmış.
Arabayı sorduğumda bitişikteki anaokulu müdürünün dediler...
Sonra bir gün bu uğraşımı gören karşı gecekondudaki komşu çürümüş bademin gövdesine kendi diktiği bir dut fidanını saksısıyla yerleştirmiş.
Bir zaman sonra baktım ki dut ve badem gövdesi sökülüp benjamin fidanı dikilmiş.
Buna da çok sevindim.
Sorunca: Muratpaşa Belediye işçileri dikti dediler.
Şimdi cami boyuna yaklaşan yaz-kış yeşil benjamin ve az ötedeki duvar dibinde; Rabb'in bitirdiği bir karış muşmula/ maltaeriği büyüyüp duruyor.
Akmescid/ Çaybaşı Mescidi önünde benjamin ağacı
Gelip gidip bakıyor ve gözümden sakınıyorum.
Etrafı yemyeşil dallarla sarılı ve duvarın himayesi altında; Allah nazardan saklasın.
Aslında bu kısma; geçen ilkbaharda kayısı çiğitleri gömmüştüm.
Kayısılar henüz görünmüyor belki de çürüdü.
Amma ve lakin hem okul müdürünün söktüğü muşmula bedeline, hem de cami dibinde hocanın kütük yaptığı muşmula ağacı yerine, bu muşmula fidanı ihsan ve ikram edilmiş olabilir!
Son bir örnekle yazıyı bitirelim.
Antalya Yat limanı Mescidi 1984'ten beri göz aydınlığım bir köşkmescid.
Antalya Yatlimanı köşkmescidi
Yatlimanı Mescidi bodrumundan çıkan temiz su
İlkin; burada imamlık stajı yapan Antalya İHL'den öğrencim ve dersane arkadaşım Arif Yavuzer götürmüştü.
1905'te Merhum Abdulhamid dönemi hatırası bir eser.
Eski Antalya Liman camisiydi.
1980'lerde bazı balıkçıların namaz kıldığı, sarhoş ve serserilerin dibinde pinekleyip nara attığı bir mübarek mekandı.
(Üstad Bediüzzaman 1926 mayıs ortasında Burdur dut mevsiminde bu mescidin az ötesinde karaya ayak basmış ve benzettiğim şekliyle Hz. İsa'nın sırtında çarmıhla yürüdüğü Kudüs'teki "Çile Yokuşu"na benzer bir yokuştan Tekeli Mehmed Paşa Camii arka üst kat mahfiline ulaşmıştı. Birgün sonra ise atlı araba ile bugünkü arabayla 2 saatlik (129 km) Burdur'a ulaştırılmıştı.)
Yatlimanı Mescid merdiveni sol dibinde 1 m2 kare toprak bir alanda uzun zamandır bir yasemin kütüğü bulunurdu.
Bir gün bu kütüğün dibini, etrafını midye kabuğu, içki şişesi, izmarit vb. şeylerden temizleyip; yasemin sürgünlerini bir iple yukarı uzatıp taa mescid merdiveni boyunca uzattım.
Sonra burada görev yapan öğrencim Fatih Hoca'ya tembih ettim sağolsun ilgilendi.
Yıllarca gelip gidip temizleme, gübreleme ve taze toprak işlemleri sonucu fidan ağaççık hale geldi ve duvarı sardı.
(Fatih Hoca 3,5 sene bu mecidte imamlık yaptı ve temin ettiğim yabancı dilde pekçok Risaleleri her çeşit millet ve tahsilden taliplere Antepfıstıklı lokum eşliğinde ulaştırdı.
Bedelini de ödedi ve sorgu sual, itham eşliğinde sürgün edildi.
Risale-i Nur hediye ederken çektiği birçok fotoğrafı bana da ulaştırdı.
Fakat o günler ilerde lazım olacağını bilmeden, aslında ihlasa uymaz deyip sildim o da silmiş. Bugünkü aklım olsaydı bazı örnekler bulundururdum.)
Bugün yine Fatih'in bir fotosunu görüp yatlimanı köşk mescide gittim.
Yasemin bitkisinin dibini temizleyip taze humuslu toprakla besledim.
Dağınık dalları düzenli ve korumalı hale getirdim.
Mescid duvar dipleri ve pencere kenarını kaplayan asalak otları kökten söktüm.
Mescid etrafını eskiye göre daha temiz görünce sevindim.
Yasemin'le meşgulken Avusturyalı turistler ilgi gösteriyordu. 7-8 kadar misafire İngilizce 23. Sözü hediye ettim sevinerek teşekkür ettiler.
İkindi namazında imam oldum içinde kız da olan gençler ve Şikago'da çalışan Pakistanlı Ömer ile namazı kılıp tanıştık, tesbih hediye edip sohbet ettik, eşiyle çaya davet ettik.
Hülasa imani ve imarcı hizmette sınır ve imkansızlık yok fakat afaktan ve biatçı övgücü siyasetten gözümüzü, vazife özümüze odaklamak gerekiyor.
Yatlimanı Mescidi'nin uzaktan görünüşü
Antalya Kaleiçi'nde bir sokak.