Bir film karesinde “İran’a çok gittim” demişti oyuncu ve açıklık getirmişti: “Onunla ilgili çok kitap okuyarak.” Fiziki seyahat değil fikri bir seyahatti onunki, hayal atına biniver bir kere nerelere götürür de getirir!
Kudüs nasıl ziyaret edilir? Oradan Gazze’ye geçilir; caddelerinde, sokaklarında, sokak aralarında, meydanlarında gezilir, dükkânlarında alış veriş yapılır, camilerine gidilir namaz kılınır, cami çıkışı cemaatle sohbet edilir, hem hal olunur, çay kahve içilir, simit yenir, mahalli lezzetleri tadılır, kitapçılarına gidilir, sanatçılarıyla sohbet edilir…
Gazze diye bir şehir kaldı mı ki?
Gazze’yi kim yok edebilir? Şehir sadece taştan, binadan ibaret değil ki, zihinde inşa edilir, gönülde kurulur ve yaşatılır. İnsanın olduğu yerde umut vardır, umudun olduğu yerde de insan. Bir çocuk kalsa bile Gazze teslim olmamıştır ve kuşatmayı yaracak güçtedir!
Endülüs bir şekilde yaşıyor!
Osmanlı ölmedi, elbise değiştirdi, ruhu zedelense de dip diri. “Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal” gerçekliğini her gece ölüp, her sabah dirildiğimiz gibi görüyor, her kış ve baharda yeniden müşahede ediyoruz.
Ne gam!
Kim bilir Endülüs tohumu yeniden yeşerir de güneş batıdan doğar? “Ölüden diri, diriden ölü çıkaran” her şeye kadirdir.
Hem günde kaç defa ölüyor kaç defa diriliyoruz, dert yumağından derman açılımları ummadığımız anda görüyor, hayal atına binip umut kamçısıyla mahmuzluyoruz!
Hayat başka nasıl yaşanır?
İçimiz Gazze’nin içinden geçiyor, ufkumuzda Kudüs’ün kurtuluşu var; Kudüs kurtulmuşsa dünya kurtulmuştur!
Hakikatse rüya görmekte fayda var, hayalsiz olmaz, hayalle de yaşanmaz! Zahir zahirse batın da batındır, keza evvel ve ahir de öyle.
Şehadet âlemi zıtların cevelangahı, neyin kararı var ki; dünya dönüp duruyor, hem de gidiyor, ay da derviş gibi peşinde… Atom ve atom altı parçacıklar; aman Ya Rabbi ne karmaşa aynı anda ahenk!
Halden hale dönüyor, kader oklarından kaçamıyoruz, iyisi mi teslim olmak; hayali temizleyerek, zihni arındırarak, kalbi tasfiye ederek, nefsi tezkiye ederek…
Var mı başka yol?