İş yapmadan yorgun olmak, şu sebepten bu sebepten “şunu yap bunu yapma” gibi tavsiye ve telkinler bir yana insanı yoran asıl etmen dünya. Dünyayı tanımamak, günahlara aldırış etmemek, normal saymaktan olsa gerek. Bu biliş ve ayılış olmadan o kapı bu kapı şifa arayışları devam edecektir.
Dünyayı bilmek, mahiyetini anlamak; onu sırtında taşımamakla neticelenir, üzerinden yürünülür geçilir, yine içilir şükredilir…
Eksiği bitmez, kusuru tamamlanmaz, ne doyurur, ne kandırır. Asıl değil gölgedir çünkü. Gölge ile kavga da olmaz, barış da! Yarısı gece yarısı gündüzdür, döner durur durmadan, yolcudur her daim. İnsan da bundan başka bir şey değil midir?
Derin boşluğu abur cuburla doldurmaya, güçsüzlüğe rağmen koca dünyayı omuzlamaya çalışır, yorulur; kalben ve zihnen!
Kuraklığı okusa susuzluğunu giderecek gerçekte, zulmü bıraksa huzura kavuşacak, cehaletini anlasa haddini bilecek, secdeye kapanacak, “Aman Ya Rabbi” diyecek kurtuluşa erecek.
“Mevla görelim neylerse güzel eyler” dediğinde güzelin peşinde koştukça güzelleşecek. Yol güzel akıbet güzel! Bütün bunları öğrendiği dünya niye güzel olmasın?
Kederi geçici, sevinci geçici, sevinmeye de üzülmeye de değmiyor. “Kabrin arkası için çalışınız hakiki saadet ve lezzet ondadır” gerçeği daimi olanı işaret ediyor.
Rızık endişesi mi enflasyon mu? “Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetine razı ol ki rahat edesin.” Gereken gayret yapıldı, kanaat ve iktisada uyuldu ise gerisi sabır ve şükürden başkası değildir, ne yorgunluk olur ne de ağırlık!
“Bu demdir gelir geçer” mühim olan bu geçicilikte sahici ve kalıcı salih amel işlemek, eğer bu yoksa an çekirdekleri çürüyordur, dünya üzüyor içindekiler üzüyordur!
Uzun söze ne hacet, sözü söyleyen söylemiş
“Huz ma safa, da’ma keder.”
Dünya dedikleri “esma taliminin” yapıldığı bir dershane ve ebediyet için ekilip biçilen bir tarla vesselam.