Teveccüh olacak ki müşahede olsun. Bediüzzaman “Şuaat” adlı eserinde vicdanın dört unsuru, ruhun dört havassından bahseder. “İrade, zihin, his, Latife-i Rabbani.” İradenin gayesi ibadetullah, zihnin gayesi marifetullah, hissin gayesi muhabbetullah, latifenin müşahedullah olduğunu söyler.
Latife-i Rabbani adı üstünde “Rab” değil Rabbani bir latife ki ona tutunan müşahedeye erişiyor. Adına kalp deniyor bu latifenin.
Yusuf Suresi’nde kadınların Yusuf’u (a.s.) görme hadisesi anlatılır. “Kadın, bunların dedikodularını işitince haber gönderip onları çağırdı (ziyafet düzenleyip) onlar için oturup yaslanacakları yer hazırladı. Her birine birer bıçak verdi ve Yusuf’a, “Çık karşılarına” dedi. Kadınlar Yusuf’u görünce onu pek büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. “Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir” dediler.” (31. Ayet)
Yusuf, Rabbani bir kuldur, ona yansıyan güzellik Rabbinden yansımadır. Öyle bir güzellik ki elin kesilmesini bile fark ettirmiyor, acıyı hissettirmiyor!
Ya müşahedetullah nasıl bir şeydir?
Bunu Peygamber Efendimiz (Ona sayılmayacak sayıda salât ve selam olsun) miraçta yaşıyor ve yolu açık bırakıyor.
İrade ibadetullaha, zihin merifetullaha, his muhabbetullaha erişecek ki kalp müşahede etsin; acıları hissetmesin, varlığı ve yokluğu bir görsün, ab-ı hayatı içsin ölmeden önce ölsün.
Said Nursi, İmam-ı Azam ve diğer bütün İslam büyükleri zahirde büyük sıkıntılar çekmişlerse de gönüllerinin güllük gülistan olması bu sırdan olsa gerek. Ehli küfür zahirde rahat yaşasa da gönlü cehennem çekirdeği taşıması da keza aynı şekilde.
Şehit “şahit” olan müşahedeye eren; bir hadis-i şerifte şehitlerin ölüm acısı karınca ısırması gibi demesi meseleye büyük açıklık getiriyor.
Yine başka bir hadis-i şerifte cennette ehli imanın “ayın on dördü” gibi Rablerini görecekleri bildirilir. Güneş dememesi ay demesi düşündürücü, “Allah” dememesi “Rab” demesi de.
İlim ehlinin konusu yine de her birimiz kendimizce düşünür, tefekkür eder, hisse çıkarır, kendimizi kontrol ederiz.
İrademiz ne yönde, zihin ne yöne akıyor, hislerde ne cevelan ediyor, Rabbani latife ne ile meşgul? Bıçakla elimizi kesebilir miyiz, hakikat miracının neresindeyiz, ölmeden ölmek gibi bir derdimiz var mı, neyin teveccühü içindeyiz?
Evet, teveccüh neye ise müşahede ona olur. Günde beş vakit teveccühü müşahedeye dönüştürüyor muyuz?
Önce niyet yani irade vesselam.