Kurtuluşa, zafere erişmek için Talut’un ordusunda olmak gerek şart belki fakat yeter şart değil; bunu yolun akışında ve savaşın sonunda fark ediyoruz. Kerim Kur’an’ın anlattığı bu kıssa bütün zamanlara olduğu gibi bu zamanımıza da ibret ve hikmet dersleri veriyor ve Kelam-ı ezeli olduğunu ebediyete gidişiyle gösteriyor.
Bu aklımız kalp dağarcığımızla alabildiğimizi alıyoruz sadece zaten de bundan yükümlüyüz, ötesi kulluk takatinin üzerinde! Kuluna kaldıramayacağı yükü yüklememesi O’nun Rahmetinin tecellisi ki ümit kaynağımız.
Ne diyordu Talut; “o sudan içmeyin içerseniz zaruret derecesinde için.” Azlar dediğini uyguladı ve zafer o azlarla kazanıldı. İçtikleri su çoklarını şişirdi, o şişkinlikle cihad heyecanını yitirdiler, oldukları yere mıhlandılar.
Nazarlar hep şişkinlere verilirse ümitsizliğe sevk edilmiş olunur, hüküm verilirse de adalet yerini bulmaz. Bütüncül bakışla sonucu görmek; hakikat ve adaletin tecellisini müşahede ettirir!
Dünden ve günden şikâyet etmekle yarın inşa edilmez; azlar cihad coşkusunda ise çıkış kapıları hep vardır, mühim olan o azlardan mıyız, onlara yakın mıyız yoksa şişkinlerden miyiz?
O su her devirde farklı isim ve kavramla tanımlanabilir, emirler belli nehiyler belli, kulluk verası ile yapılması gerekenler de!
Talut ve Calut mücadelesi yeryüzünde hiç eksik olmadı ve bu hal kıyamete kadar da devam edecek. Zira dünya fitne diyarı, imtihan beldesi; ücret ve ceza, karar dünyası ahirette.
Şuur bununla dolu, akıl buna işliyor, kalp ritmi bununla atıyorsa; zafer uzak görünse de azlarla yakındır. Bunun için her günde kendini onarmak, aklını ve kalbini kontrol etmek, şuurunu yenilemekle yola devam etmek, o sudan içmemek; zafer olmasa da sefer halidir ki zaferdir!
Himmet ve gayret bedeli ödemeden kuru taraftarlık kurtarmaz, sulu şişkinlikle çok olunur ama seferden kalınır, zafer umudu ise içimizde ve içimizdeki genç Davud’ların atacağı sapan taşında vesselam.