12 yıllık mecburî eğitim, ferd ferd bütün millete şamil; istisnası olmayan bir cebir! İsteseniz de istemeseniz de mecburî eğitimin cenderesinden geçeceksiniz, geçirileceksiniz, geçiriliyorsunuz! Eğitim bir hak olabilir, ama dayatma olamaz, olmamalı. Üstelik de dayattığınız şeyle millet hemfikir değilse, yaptığınız, devlet cebriyle millete zulmetmektir.
Bir asırdır Türkiye bu zulmün kurbanı. Kurban, çünkü Müslüman milletimiz, bütün kayıplarına, bütün yıpranmışlığına rağmen ahlâksız nesiller, dinsiz nesiller yetiştiren Kamalist eğitim sistem ve müfredatına razı değil; bu ağır dayatmaya sadece boyun büküyor. Zirâ, elinden ya başka bir şey gelmiyor, ya da ne yapması gerektiğini bilmiyor.
Cumhuriyet ve Demokrasinin halkın kendi kendisini idare etmesi olduğu, bu topraklar için yüz yıllık bir yalan, büyük bir yalan. Milletin hür ve idaresine sahib olduğu, millete yutturulmuş büyük bir zoka. Anayasa'nın ilk dört maddesinin değiştirilmesini teklif etme hakkından bile mahrum edilmiş bir milletten bahsediyorum
Hiçbir anne, hiçbir baba evladı için Kamalist eğitimi reddetme hakkına sahib değil, çocuğunu istediği gibi yetiştirme hürriyetinden mahrum. Türk Milletinin bütün çocuklarının Hazret-i Muhammed'den (A.S.V) önce öğrendikleri isim: Kamal Atatürk. Bildikleri en büyük de o!
Âmine Hanımdan önce Zübeyde Hanım öğretilir çocuklarımıza. Peygamberlerinin babasının isminin Abdullah olduğunu bilmeyen çocuklarımız, Kamal Atatürk'ün babasının Ali Rıza olduğunu, babalarının ismi kadar tereddüdsüz bilirler. Üstelik de oğlunun getirdiği yasaklamaya rağmen, "Ali Rıza Efendi", der çocuklarımız.
Bütün ders kitabları, bütün dersler Kamal Atatürk'ün medih ve senasıyla başlayıp biter. Yaptığı ve söylediği her şey, dünyanın en büyük ve yegâne hakikatleri olarak zavallı çocuklarımızın aklına şırınga edilir. Mecburî eğitim bitirildiğinde çocuklarımız için devletin ulaşılmasını istediği tek hedef var: Atatürkçü olmak.
Hâkim olan millet değil, devlettir. Milletin ne düşündüğü, neye inandığı, nasıl yaşamak istediği devletin umurunda değildir. Millet, mutlaka Atatürkçü olmalı ve asla Müslüman olmamalıdır. Yüz yıldır devlet bunun için var.
Tayyib Erdoğan'ın bu acı, bu kahredici hakikatleri bildiğini, bu zulmün dehşetini kalbinde hissettiğini düşünüyordum. Ya öyle değildi, ya da herhangi bir şey yapmak elinden gelmedi. Acziyet içinde göçüp gitmeye razı olmuş görüntüsü vermesini başka türlü yorumlamaya imkân ve sebeb bulamıyorum.
Altı asır cihana hükmeden fazilet timsali bir milletten bir asır sonra da olsa İngiliz, Fransız, Yahudi karması bir millet çıkarmış olmak Kamal Atatürk'ün büyüklüğüdür, gönül rahatlığıyla kabul edebildiğim yegâne büyüklüğü; bende amansız bir muhalafet ve red duygusu yeşerten bir büyüklük.
Bu devran bir gün döner, bu millet bir fecr-i sadıkla yeniden uyanır mı, bilmiyorum. Rahmet-i İlâhiden ümid kesilmez, ben de kesmiş değilim fakat daha çok uzaklarda bir vakti bekliyor olmaktan korkuyorum.