Düşünce adamı için düşünce, maksad değil, vasıtadır. Bir problemi çözmek, bir meseleyi ortaya koymak, bir dâvâyı halletmek için düşünür.
Bir nevî zihin idmanı, bir nevî ruh istimnaı olarak kalan düşünce, eblehçe bir abesiyettir. Düşünce adamının kendi insanlarının meselelerine, problemlerine bigâne kalma lüksü yoktur. Sadece kendi insanının, kendi memleketinin değil; dünya ve beşeriyet meselelerine karşı da, bana ne, deyip köşesine çekilemez.
Seyircisi kalamaz olup bitenin, müdahale eder, sesini yükseltir; risk alır, kavgaya girer; yumruk atar, yumruk yer.
Yanılıyorsunuz! Düşünce adamı fildişi kulesinde cemiyeti uyutmaya çalışan bir masalcı değildir. Düşünce ile uyutan bir büyücü hiç değildir. Vazifesi uyutmak değil, uyandırmaktır, yol göstermekdir. Yangını haber vermekdir. İster istemez bağıracakdır.
Sesi yüksek çıkacakdır bazen; bazen kızacak, bazen yalvaracakdır. Ama hiçbir zaman susmayacakdır, susmaya hakkı yokdur.
Şuurunu kitlelere teslim eden düşünce adamının ırzını teslim eden fahişeden farkı, daha çok rezillik, daha çok ahlâksızlıkdır.
Kitlelerin peşine takılamaz, mükellefiyeti önde yürümekdir. Önde yürümek ve ilk tehlikeleri herkesten önce karşılamakdır.