Gazze katliamının birinci sıra faili ABD'dir, İsrail'in yalnız başına hiçbir değeri de gücü de yoktur. Sonra İngiltere, daha sonra diğer Batı devletleridir. Öncelikle ve sadece İsrail'e yüklenmek, hedefi şaşırtmak değilse de hedef şaşırmaktır. Tepkiler ABD ve Biden'e yönelmeli. Netenyahu için bir sefer "Zâlim!" deniyorsa, Biden için bin sefer denmeli. İsrail'e bir sefer "Kahrolsun!" deniyorsa, ABD'ye bin kere söylenmeli. İsrail bir kere protesto ediliyorsa Amerika bin sefer edilmeli. İsrail'in bir elçiliği yakılıyorsa ABD toptan yakılmalı. Böyle görmediğiniz, böyle hissetmediğiniz, böyle yaşamadığınız müddetçe bütün gayretleriniz boşa gidecektir.
Sokak nümayişlerinin, sosyal medya feryadlarının bir değeri, büyük bir değeri şübhesiz vardır ama hedef doğru tayin edilmeli, gayretler şuurlu sevkedilmeli.
İslâm dünyasının birçok devleti, ABD ve Avrupa'nın sömürge valiliğinden farksız. Onlardan bir şey beklemek, kendi kendisini aldatmak, aptal yerine koymaktır. Ankara'nın bile bu sömürge boyunduruğundan tam azade olduğunu söylemek kabil değil, Erdoğan'ın bütün gayretlerine rağmen, milletin ölüm fermanı Kamalizm devletin amentüsü. Kamal Atatürk'ün murad ettiği Türk milleti, bugün Müslümandan çok Yahudi, Türk'ten çok İngiliz veya Fransız.
İslâm halkları iki asırlık bir şuursuzlaştırma, körleştirme faaliyetlerinin kurbanı; burunlarına halka geçirilmiş, ipleri henüz don bile giymeyen çocuğun eline verilmiş cüsseli ama esir mandalar gibi. En ufak hareketleri burun sinirlerinden beyne korkunç bir acı yüklüyor; ister istemez uysal, ister istemez muti, ister istemez korkak ve zavallı.
Tablonun karamsarlığının farkındayım, ama gerçek bundan daha karanlık, bundan daha acı, bundan daha ümidsiz. Münebbih olanlar veya olması gerekenler ise, birbirleri ile boğuşuyor; büyük İslâm Birliğini kurmakla vazifeli olanlar, gırtlak gırtlağa... İttihadın en küçük meselesine itibar etmeyenler İttihad-ı İslâmı nasıl kursun?
Cemaat ve tarikatlar dünyalık derdinde. Devasa binalar dikmek, geniş mülker edinmek, holdingler kurmak, mutî teb'asını çoğaltmak yegâne meseleleri olmuş. Kavgaları ise düşmanla değil, kendi aralarında. Senin şâkirdin, benim talebem; onun müridi, beridekinin muhibbi en büyük meseleleri.
Bu lânet çemberi nasıl kıracağız, bu kalın gaflet uykusundan ne zaman, nasıl uyanacağız. Bediüzzaman, "Beş yüz senedir yattığınız yeter!" diyor. Daha ne kadar yatacağız?
Bu vahşi siyasî küfür dünyasının gıdası, acı ve ızdırablarımızdır. Akan gözyaşı ve kanamız, onların kana kana içtiği şarab; feryadlarımız, onları raksa kaldıran müzik. Onlardan şefkat ve merhamet bekleme aptallığından vaz geçmeliyiz artık. Batı halklarındaki kısmî kıpırdanışlar değersiz değildir fakat sadra şifa olamaz; siyâsî Batı, halkları üzerindeki kontrolünü kaybetmez; devletler, kendi halklarının kendilerine çivi çakamayacağı kadar sert ve tecrübeli artık. Halkın gerçekleştirebileceği yeni bir Fransız ihtilâl yok artık; en fazla topun ağzına çok gireni harcar, yerine yeni, fakat daha kötüsünü getirir.
Bütün bu acı gerçeklere, bu ümidsiz ve karanlık tabloya rağmen, bir necâd olacaksa, hareket merkezi bu topraklardır; Kamal Atatürk'e rağmen Bediüzzaman'ın bu topraklara serptiği tohumlar, filizlenmesine hayatını feda ettiği İslâmî ruh ve şuurdur. Yapmamız, gerçekleştirmemiz gereken tek şey, bu zamanın en büyük farz vazifesi addettiği İttihad-ı İslâmı kurmak, tesis etmek, faaliyete geçirmektir. Gerisi aldanış, gerisi acı ve ızdırabdır.