İstanbul'un kıyameti yaşatacak bir depremi beklediği artık sağır sultanların bile malumu, anlatmaya gerek yok.
1999 depreminden sonra belli fasılalarla İstanbul depremine hep dikkat çektim. Özetle dedim ki: İstanbul depremi gelmeden, 7-8 şiddet aralığına dayanmayacak bütün binaları tesbit edip cebren boşaltınız.
Bunu nasıl yapması gerektiğini devlete söylemek, bir nevi akıl satmak olacağından, bu kadarla iktifa ettim. Ancak artık görüyorum ki, devlet aklının da yönlendirilme ve telkine büyük ihtiyacı var. Son büyük felâket bu ihtiyacı iyiden iyiye ortaya koydu.
İstanbul, Maraş benzeri bir depremle yıkıldığı gün, ne İstanbul kalır ne Türkiye! Hiçbir güç o felâketin üstesinden gelemez. Milletin bekâsı da kalmaz. Çünkü bir asırdır dostluğuna talib olduğumuz Batı ve küfür dünyası, bize amansız düşmandır. Gırtlağımıza çökmek için en zayıf günümüzü kolluyor. Ne kollaması, gelişini hızlandırmak için çalışıyor!
Batı dostluğu ümidiyle ve onların dessasane telkiniyle İslâm dünyasının dostluğuna da büyük zarar verdik. Kaldı ki, sınırlı ve zayıf gücüyle İslâm dünyası öylesi bir kıyamette bize el uzatamaz, aynı düşman kırar elini.
Bu büyük felâket gelmeden, devlet İstanbul için kolları sıvamalı ve seferberlik ilân etmelidir.
Yapılabileceklere dair tasavvurum şöyle:
Öncelikle, şehre en yakın bölgelerde ve muhtelif yerlerde, her biri beş ile on bin aileyi barındırabilecek, en fazlası üç katlı alt yapısı kusursuz şehirler inşa edilmeli. Toplamda yüz bin âileyi barındırabilecek bu yeni şehirler mümkün olabilecek en kısa zamanda tamamlanmalı. En fazla bir yıl, diyelim.
İkinci adımda bu şehir inşasının devam ettiği yıl zarfında tek tek İstanbul'un bütün binalarının dayanıklılık testi yapılmalı. Depremde yıkılacak binalar tesbit edilmeli ve kendi içinde derecelendirmeleri yapılmalı. Öncelik en çok riskli olanlarda olmak üzere tahliye şemaları hazırlanmalı.
Üçüncü adım, tesbiti önceden yapılmış şemaya göre geçici şehirlere tahliye yapmak olmalı. İstanbul henüz yıkılmadığı ve hayatı devam ettiği için bu şehirlere yerleştirilenlerin her türlü hayatı devam edecek. Belki sadece kısa bir müddet için mekân değiştirmiş olacaklar. Yani kimse mahvolmuş olmayacak.
Tahliye edilen her bina, tahliye kamyonları sokağın köşesini dönerken iş makinaları tarafından yıkılmalı ve aynı yerde, aynı yer uygun değilse başka bir yerde, yeniden inşası yapılmalı ve bu inşa mümkün olabilecek en iyi hızda olmalı ki, geçici şehirlerde devir hızı yükselsin, zaman kayıpları yaşanmasın.
Geliştirilerek uygulanabilecek bu tasavvurun tatbiki için beş yıl bir vaktimiz varsa İstanbul'u da, Türkiye'yi de, milleti de kurtarırız.
Lütfen sesimi duyunuz, duyurunuz. İstanbul yıkılırsa, ölürüz...