Molla Said, bir jandarmanın refakatinde apar topar valiliğe gelip odaya girdiğinde içerisi iyiden iyiye kalabalıklaşmıştı. Önemli gördüğü bu karşılaşmaya mümkün mertebe daha çok kişinin şahid olmasını isteyen Hasan Tahsin Paşa, birkaç şeyh, üç beş âlimin yanı sıra eşraftan da bazı kimseleri çağırmıştı.
Molla Said içeri girdiğinde, Seyyid Muhammed Emin gayr-i ihtiyarı ayağa kalkıp bir hürmet tavrı takınınca; vali hariç, odadakilerin hemen tamamı ayağa kalktı. On beş yaşında olmasına rağmen, erken serpilen çevik ve güçlü bedeni ile Kürt giysileri içinde heybetli duruyordu. Kuşağının arasına soktuğu, uzun ve geniş ağzıyla kamadan çok küçük bir kılıca benzeyen hançeri ilk bakışta dikkat çekse de odadakiler, daha çok aydınlık simasına, ışıltılı gözlerine kapılmış gibiydiler.
İlk şaşkınlığı üzerinden atan Seyyid Muhammed Emin, bir bakıma baş köşe mesabesinde olan koltuğundan yana çekilerek oturması için eliyle Molla Said'i buyur etti. Beriki istifini bozmadan, tevazu ile red yoluna gitmeden, kendinden emin bir tavırla ilerleyip Seyyid Muhammed Emin'in az önce kalktığı koltuğa oturdu. Odadakiler de oturunca Vali Hasan Tahsin, biraz şaşkınlık, biraz küçümseme taşıyan bir ses tonu ile doğrudan Seyyid Muhammed Emin'i muhatab alarak konuşmaya başladı:
Oda bir anda buz kesmişti. Seyyid Muhammed Emin önüne bakıyordu, odadakilerin ekseriyeti ise pencerelerden dışarıya bakarak orada olmamaya çalışıyorlardı. Henüz oturduğu koltuktan zıpkın yemiş gibi ayağa fırlayan Molla Said'in gür sesi odayı çınlatmaya başladı:
"Vali Bey, ben bu Vehhabî efendileri değil, seni kurtarmak için buradayım. Zirâ biliyorum ki, bu şehirde Vehhabîliğin tesirine girmiş ilk ve tek kişi sensin. Bu kadarını anlamak için dehâ olmaya gerek yok.
"Başta hocam ve üstadım Seyyid Muhammed Emin ile buradakilerin, torunlarının yaşında bile olmayan bana hürmet edip ayağa kalkmasını da yanlış anlamışsınız. O hürmet, şahsıma ve yaşıma değil, ilmime gösterilmiştir. Hiç değilse bu kadarını anlamanızı beklerdim."
Bir anda gergin, nereye varacağı belli olmayan bir hava meydana gelmişti. Şehri susta tutan Sultan Abdulhamid'in gözde valisine karşı Molla Said'in sarfettiği sözler yenilir, yutulur cinsten değildi. Nitekim valinin sert çehresi iyice gerilmiş, kaşları çatılmıştı. Yukarıya doğru büktüğü pos bıyıkları, çene yarığında ikiye ayrılan sakalı ile kahredici bir hava taşıyan bu devletlü, Molla Said'in üzerine atlayacak gibi duruyordu.
Fakat beklendiği gibi olmadı, aksine bir ânda şen bir kahkaha attı Paşa. Herhalde nasılsa birazdan Vehhabî âlimler karşısında nasıl bocalayacağını düşünüp keyiflenmiş, intikamını da onlara bırakmıştı. Güya daha fazla vakit kaybetmemiş olmak görüntüsü içinde, "Peki Molla Said, dediğin gibi olsun. O zaman sen bize anlat hele, Vehhabîlik hakkında ne biliyorsun, duygu ve düşüncelerin ne merkezdedir?" dedi.
Molla Said, oturduğu yerden bir müddet odadakileri süzdü. Sonra da her nasılsa tam karşısına düşen yaşlı Vehhabînin başının bir karış üstünde bir noktaya bakarak söze Vehhabîliğin kurucusu Kadızâde Muhammed bin Abdülvehhab'ın dünyaya geldiği on sekizinci asrın İslâm dünyasının ahvalini hulâsa ederek başladı. Sonra Abdülvehhab'ın çocukluk ve gençliğinin geçtiği Necid bölgesine bir parantez açtı. Düşüncelerinin hangi şartlarda şekillendiğini, neler yaşadığını, mücadelelerini, mağlubiyet ve zaferlerini özetledi.
Kadızade'ye kol kanat gerip himaye eden ve parlamasına hizmet eden Dir‘iye emiri Muhammed b. Suûd'un siyâsî emellerini, hedeflerini anlattı.
Bir saati aşan bu geçmiş zaman dersini Vehhabîlik düşüncesinin Ehl-i sünnet düşüncesi ile tezad teşkil eden, çatışan düşüncelerinin yanlışlık ve sakatlıklarını âyet ve hadisler ışığında ortaya koyup çürüttü.
Sözlerini bitirmeden önce muhatablarını kendisini teyid, tasdik veya redde zorlamak için sorduğu sualler karşılıksız kaldı.
Önce ihtiyar Vehhabî, "Yaşlılık hali!" deyip ayak yoluna gitme bahanesiyle odadan çıktı.
Sonra en gençleri onu yalnız bırakmamak için peşinden gitti. Ortancasının niçin odadan çıktığı anlaşılmadı ama o da sıvışmıştı. Derin bir sessizlik saltanatını kurmuştu, valilik makamının yüksek tavanlı boşluğunda sinek uçsa işitilebilirdi. Nihayet sessizliği dâvetin sahibi Vali Paşa bozdu:
"Molla Said, itiraf ederim ki, Vehhabîlik ithamında büsbütün haksız değildin. Az önce odayı terkeden bu efendiler ve düşüncelerine meyletmiş, Vehhabîliği en doğru mezheb sanma gafletine düşmüştüm. Allah razı olsun ki, aksi için beni tam ikna ettiniz."
Tam susacakken Seyyid Muhammed Emin'e bakıp devam etti:
"Üstad, sen de haklı çıktın, Molla Said'in ilmi her türlü kıyam ve hürmeti hakkediyor. O hususta da yanılmışım."
Seyyid Muhammed Emin, haklı çıkışına sevindi fakat Molla Said'e kendi elleriyle parlak bir zafer daha kazandırdığı için garib şekilde huzursuz ve üzgündü.
(KUTUB YILDIZI ROMANINDAN)