Soner Yalçın'ın ikinci makalesi sadece kendisi ile bir avuç avanesinin inanabileceği bir iddia ile başlıyor. Rehberi Mehmet Erdoğan'ın söylediklerinden hareketle feryadı koparıyor yazar:
"Yalanlar ile yaşamak kolay.
"Yüzleşmeye cesaret yok.
"Dostoyevski’nin değerli sözü var: Ya hatalarınla yüzleşir ya da hatalarınla yüzsüzleşirsin!
"Bu söz tam AKP-FETÖ çarpık ilişkisini anlatıyor. FETÖ mücadelesini salt hapse atmak olarak görüp ideolojik yüzleşmeyi yapamıyorlar. Oysa “Sızıntı” sürüyor ve bu Said Nursi mirası!
"Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hemşehrisi, Diyanet İşleri Başkanlığı danışmanı Mehmet Erdoğan’ın “Said Nursi ve Risale-i Nur Gerçeği” kitabı işte bunu anlatıyor."
İddianın zahirî hedefi FETÖ, ama nihaî hedef, insanlık tarihinin en parlak dehâlarından Hazret-i Bediüzzaman ve talabeleri. İnsanlığın malı olmuş, dünyanın sinesinde yer etmiş bu büyük insan ve hareketine itibara şâyân bir söz ve tenkidi olmayan Soner'in bütün gayreti Gülen'i, düpedüz su-i istimal ettiği Bediüzzaman'a şâkird yapmak. Dünyanın bu en uçuk iddiası Soner'e bir şey kazandırmaz ama zihnî istimna da bir hastalıktır, Soner de yaşadığı müddetçe, aklına düştükçe bu asılsız yalanı, bu karanlık iftirayı tekrarlamaya devam edecek.
Soner'in rehberliğine hayatî ehemmiyet atfedip eteğine tutunduğu Mehmet Erdoğan, Yalçın'ın önüne camdan boncuklarını inci taneleri diye serpiyor ve şöhretli yazar, onları hararetle toplayıp kıymetli bir koleksiyon gibi okuyucularının önüne döküyor. Görelim:
"Diyor ki (Mehmet Erdoğan); Diyanet niçin bu mücadelede yok ve aksine neden örtü görevi üstleniyor? “Oysa” diyor, FETÖ’yü kazırsanız altından Said Nursi çıkar.
"Devam ediyor; “Said Nursi gerçeği, darbelere maruz kalmış ve bağımsızlık uğruna ağır bedeller ödemiş Türkiye’nin maalesef görünmeyen ama gerçekte en temel meselelerinden biri olmayı sürdürmektedir.”
Bak Soner, yalan ve iftiranın da bir sınırı olur, bir parça inandırıcılığına dikkat edilir, sallayıp durmak iftira ve yalanın tesirini kırar, bu kadar gaza gelecek yaşı da çoktan geçtin oysa. Erdoğan diyormuş ki,
"FETÖ’yü kazırsanız altından Said Nursi çıkar." Allah hakkı için parlak bir söz, çocuklar ve cahiller için. Nev var ki, çocuk da değilsin, cahil de. Aşağıdaki satırları birlikte okuyalım mı, sevgili Soner?
"Türkiye Cumhuriyeti'nin değerli vatandaşları,
"Sistematik bir şekilde sürdürülen anayasa ve kanun ihlalleri devletin temel nitelikleri ve hayati kurumlarının varlığı açısından önemli bir tehdit haline gelmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri de dahil olmak üzere devletin tüm kurumları ideolojik saiklerle dizayn edilmeye başlanmış ve dolayısıyla görevlerini yapamaz hale getirilmiştir. Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içerisinde olan cumhurbaşkanı ve hükûmet yetkilileri tarafından temel hak ve hürriyetler zedelenmiş, kuvvetler ayrılığına dayalı laik ve demokratik hukuk düzeni fiilen ortadan kaldırılmıştır. Devletimiz uluslararası ortamda hak ettiği itibarını yitirmiş ve evrensel temel insan haklarının göz ardı edildiği, korkuya dayalı, otokrasi ile yönetilen bir ülke haline getirilmiştir. Siyasi idarenin, aldığı hatalı kararlarla mücadeleden geri durduğu terör tırmanarak birçok masum vatandaşımızın ve teröristle mücadele eden güvenlik görevlilerimizin hayatına mal olmuştur. Bürokrasi içerisindeki yolsuzluk ve hırsızlık ciddi boyutlara ulaşmış, ülke sathında bununla mücadele edecek hukuk sistemi işlemez hale getirilmiştir.
"Bu ahval ve şerait altında yüce Atatürk'ün önderliğinde milletimizin olağanüstü fedakarlıklarla kurduğu ve bugünlere getirdiği cumhuriyetimizin koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri, "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinden hareketle;
- Vatanın bölünmez bütünlüğünü, milletin ve devletin bekasını devam ettirmek,
- Cumhuriyetimizin kazanımlarının karşı karşıya kaldığı tehlikeleri bertaraf etmek,
- Hukuk devleti önündeki fiili engelleri ortadan kaldırmak,
- Millî güvenlik tehdidi haline gelmiş olan yolsuzluğu engellemek,
- Terörizm ve terörün her türlüsü ile etkin mücadele yolunu açmak,
- Temel evrensel insan haklarını, mezhep ve etnisite ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarımız için geçerli kılmak,
- Laik, demokratik, sosyal ve hukuk devleti ilkesi üzerine oturan anayasal düzeni yeniden tesis etmek,
- Devletimizin ve milletimizin kaybedilen uluslararası itibarını yeniden kazanmak,
- Uluslararası ortamda barış, istikrar ve huzurun temini için daha güçlü bir ilişki ve işbirliğini tesis etmek maksadıyla yönetime el koymuştur.
"Devletin yönetimi teşkil edilen Yurtta Sulh Konseyi tarafından deruhte edilecektir. Yurtta Sulh Konseyi Birleşmiş Milletler, NATO ve diğer tüm uluslararası kuruluşlarla oluşturulmuş yükümlülükleri yerine getirecek her türlü tedbiri almıştır.
"Meşruiyetini kaybetmiş siyasi iktidara görevden el çektirilmiştir. Vatana ihanet içerisinde bulunan tüm kişi ve kuruluşların en kısa zamanda ulusumuz adına hakkaniyet ve adaletle karar vermeye yetkili mahkemeler önünde hesap vermesi temin edilecektir.
"Tüm yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir. İkinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı uygulanacaktır. Vatandaşlarımızın kendi güvenlikleri için bu yasağa hassasiyetle uymaları önem arz etmektedir. Havaalanları, sınır kapıları ve limanlardan yurt dışına çıkışlara yönelik ilave tedbirler getirilmiştir.
"Devlet düzeninin en kısa zamanda tesis ve idamesi için her türlü tedbir alınmış ve uygulanmaktadır. Hiçbir vatandaşımızın zarar görmesine müsaade edilmeyecek, kamu düzeninin bozulmasına fırsat verilmeyecektir.
"Hiçbir ayrım yapılmaksızın tüm vatandaşlarımızın ifade özgürlüğü, mülkiyet hakkı, evrensel temel hak ve hürriyeti Yurtta Sulh Konseyi'nin teminatı altındadır. Yurtta Sulh Konseyi; üniter devlet yapısı içinde dil, din, etnik köken ayrımı yapmaksızın toplumun tüm kesimlerini kapsayacak bir anayasa hazırlanmasını en kısa zamanda sağlayacaktır. Çağdaş, demokratik, sosyal, laik hukuk ilkelerine dayalı anayasal düzen tesis edilene kadar Yurtta Sulh Konseyi ulusumuz adına her türlü tedbiri alacaktır.
"Tüm vatandaşlarımıza saygıyla duyurulur."
Bu uzun ve mütehakkim metni hatırlamamış olamazsın, yine de hatırlatayım: FETÖ darbe teşebbüsünün gerçekleştirildiği gece FETÖ'nün TRT'de millete dayattığı "Darbe Bildirisi" bu.
Şimdi elini vicdanına koy sevgili Soner, tabiî hâlâ bir yerlerde vicdanından eser kaldıysa. Sana soruyorum:
FETÖ'nün altından çıkan Said-i Nursî mi, Kamal Atatürk ve bütün darbelerde tekrar edilen abuk sabuk Kamalist hezeyanlar mı? O habis bildirinin bütün motivasyonu Kamal Atatürk'e yapılan atıflar değil mi? Vazgeç, hiç kimse Gülen'in Bediüzzaman ve talebelerine verdiği zararı, hem de en şeni bir niyetle vermedi. Dünyada aklı başında olup cehl-i mutlak içinde olmayan hiç kimseye Gülen'in Bediüzzaman'ın mirası olduğunu anlatamazsın. Evet bazı yalanlar, bazı hasta zihinlerde hakikat vehmi kazanabilir ama bu kadar büyüğü değil.
Hızını alamayıp Mehmet Erdoğan'dan isbatı mümkün olmayan, yalan ve iftira mahsulü şu zırvalıkları da düşünmeden paylaşmışsın:
"Yazar Mehmet Erdoğan'ın yıllarca yaptığı araştırmadan çıkardığı bazı sonuçları aktarmalıyım:
"Cuma namazı kılmayan…
"Uzun oruç aldatmacası yapan…
“Ümmiyim/okumam yazmam yok” diye kafa karıştıran…
"Övünme ve (bedevi görünümlü kisvesi gibi) gösteriş meraklısı…
"Uydurma isimlerle kendini yücelten asılsız mektuplar yazdıran…
“Kerametini, veliliğini, mehdiliğini, eserlerinin kutsiliğini, dini yorumları ve geleceğe yönelik söylemlerini aldatıcı ebcet ve cifir yöntemine dayandıran” İslami olmaktan çok, siyasi bir şark kurnazı var karşımızda...
"Müritlerine göre o, Allah’ın dine yenilik getirmesi için gönderdiği bir “müceddit.” Yangınları söndüren, depremleri haber veren efsane! (Mezarlarının başında bu sebeple Kur’an-ı Kerim değil, Nur risalesi okuyorlar!)
"Müritleri buna inanabilir de Diyanet, Nur risalelerini nasıl basıp dağıtabilir?"
Bak sevgili Soner! Elli yıldır Risaleleri didik didik okudum, okuyorum... Bu hezeyanların bir tanesi bile erbabı ilim ehlinin önüne isbatlanmış olarak konamaz. Sen çocuk değilsin. Tamam böyle inanmak istemiş olabilirsin ama yine de bir araştırman, gerçek mi değil mi diye bakman gerekmez miydi? Üstelik bu yalanlara iman ettikten sonra hızını alamayıp devreye de girmişsin. Makaleni bitirirken demişsin ki:
"Parantez açmalıyım: Yazar Mehmet Erdoğan, farklı Nurcu grupların çıkardığı Nur risaleleri kitaplarının birbirine benzemediğini tespit ediyor. Ki, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisindeki “Said Nursi” maddesi, hakikati değil, onda görmek istediğini yazıyordu! (Bu yayın darbeden önce de benzerini Fethullah Gülen için yapmıştı.)
"Said Nursi ve Risale-i Nurlarla ilgili gerçekleri yazan fikri ve akademik ciddi çalışma niçin yapılmamakta?
"Peki ya yapılanlar?
"Yarın devam edelim; Şerif Mardin gibi anlı şanlı isimlerin neden yalanlar yazdığına… Çünkü:
"FETÖ iç mesele değildir, tehlikenin küresel boyutu vardır. Yüzleşmek zorundayız."
Mehmet Erdoğan, Nur Risalelerinin birbirine benzemediğini tesbit etmiş, buyuruyorsun, hayret içinde. Öncelikle net bir şekilde söylemek isterim ki, bir parça ilim haysiyet ve şerefi taşıyan hiç kimse bu çapta bir yalanı fütursuzca söyleyemez. Evet, 20-25 yılda telif edilen bu metinler arasında "nüsha farklılığı" dediğimiz farklılıklar var. Ne var ki, bu küçük farklılıklar bir tezad veya tahrifatın değil, doğrudan Kamal Atatürk'ün eseri. Şaşırdığını biliyorum ama gerçek bu. İzah edeyim, anlayacağını ümid ediyorum:
Kamal Atatürk bir fırsatı kullanarak Ankara Devletini kurduğunda, Müslüman Anadolu halkının hiçbir zaman kabullenmediği, tasvib etmediği, İslâmiyet'i bu topraklardan söküp atmaya dönük, inkılâb dediğiniz bir seri cebrî icraat yaptı; biliyorsun. Onlardan birisi de bu milletin bin yıldan beri kullandığı ve onlarla bir medeniyet kurduğu Arab harflerini yasaklayıp yerine daha düşman bir iklimin, düşman bir medeniyetin harflerini Türk harfleri diye dayatması oldu. Üç bin yıllık Latin harfleri bir gecede Türk harfleri olmuştu.
Oysa Bediüzzaman, eserlerini bir bakıma Kur'an harfleri de olan Arab harfleri ile ve Osmanlıca yazmaya devam ediyordu. Anlayacağın Kamal Atatürk'ün Harf tahribkârlığına direniyordu, bedel ödeyerek. Eserlerini yazması da, neşretmesi de yasaktı. Kendisi de ya hapishanelerde idi ya sürgünlerde ve daima Ankara'nın tarassudu altında.
Elle yazılan Risâleler, matbaa ile buluşuncaya kadar 500.000 nüsha —harfle de yazmamı ister misin Soner: Beş yüz bin nüsha— çoğaltılır. Bu eserlerin en az beş bin farklı kişi tarafından çoğaltıldığını düşünürsen Soner, mânâyı tağyir etmeyen bir takım sehiv ve farklılıkların kaçınılmaz olacağını anlaman yine de zor olabilir mi? İstersen biraz düşün. Kaldı ki, o zararsız farklılıklar günümüzde yok denecek seviyelere kadar düzeltilmiştir.
Bu ikinci makale ile mevzuu bitirse idin belki daha iyi olacaktı ama devam ettin. Hem de daha zor, daha asılsız ve daha hayâl mahsulü bir iddia ile, çıtayı yükselterek. Makale uzadı, yarın devam edelim bence.