Tanıdığım Alev Alatlı!

Hüseyin YILMAZ

Hayatımda yeri olanlardan bir yıldız daha ebediyete kaymış: Alev Alatlı... Kendisiyle tanışma serencamımı daha önce anlatmıştım, tekrara girmeyeceğim. Merak edenler için link yazının altında olacak.

1987'de tanıştığımızda şöhretinin baharını yaşıyordu. Etiler tarafındaki evinde ziyaret ettiğimde yalnızdı, hep de yalnız kaldı sanırım. Zaman Gazetesi'nde işe alınmamı netice verecek bir mülâkat için kapısını çalmıştım.

İsmini hatırlamadığım, mülâkat boyunca her lâfın arasına giren köpeğine katlanarak takdire şâyân bir sabır göstermiştim. Mecburdum. Alev Hanım köpeği seviyordu, benim de işe ihtiyacım vardı. Köpekle Alev Hanım arasında kalamazdım...

Daha sonraki görüşmemizde de teyid ettiğim zayıf tarafı, dağınık konuşmasıydı; dağınık ve kötü. Bu kusurunu bilgi çokluğuyla kapatıyordu. Daha doğrusu, o dağınık ve uzun konuşmasının içinde, samanı savrulmamış verimli bir harmanın zengin mahsulatı hep vardı. Yapmanız gereken şey, düşüncesini temizleyip kalıba dökmekti, üslûb kazandırmakdı.

Nitekim bu gayretimi çok takdir etmiş, ilk mülâkat sonrasında irticali konuşmasına yaptığım editörlüğün mükâfatı olarak kapılarını bana açmıştı ama tekellüfsüz yerleşenlerden değildim. Topu topuna iki ya da üç sefer konuştuk.

Cemil Meriç, bu vuslatlarda mülâkat dışı vaktimizin müşterek mevzuu idi: İkimizin de hayranı olduğumuz isimdi Meriç.

İkinci görüşmemizde Meriç'ten uzun uzadıya bahisler açmış, bir zamanlar kendisini ne çok sevdiğini dile getirmişti. Benden başkasına da anlatmış olacağı ihtimal ve ümidiyle ifade etmek isterim ki, aralarındaki dostluğun aşka kadar gittiğini söylemekten çekinmemişti. Hattâ bir parça iftiharla anlatmış, gururunu belli etmişti.

Şübhesiz bir Cemil Meriç değildi. Konuşması da, kalemi de kafası için parlak aynalar olamamıştı. Dünyamda çok bilen ama ifade edemeyen biri olarak kaldı hep. Konuşması da, nesri de parlak değildi. Hiç inkişaf etmediğini söyleyemem ama düşüncesini beliğ ifâde edecek kadar hiç olmadı.

Arayışlarında Cumhuriyet aydınlarının çoğundan iyi idi. El yordamıyla da olsa ulaştığı değerler vardı. Hepsini bir araya toplayıp âhenkleştirmeye, bir bütün yapmaya muvaffak olamamış olsa bile bir hazine meydana getirmişti. Kalp parçaları gibi nâdide mücevherleri de çok olan bir hazine.

Kamal Atatürk'ün inşa ettiği şartların tahakkümü, düşünen her kafa gibi, onun da dilemmasıydı. Daha doğrusu imtihanıydı. Uzun zaman duru bir zihni olmadı, olamadı. Batı ile Doğu arasındaki gidiş gelişlerinde gönlü Doğuya kaysa da, kafasıyla daha çok Batı idi.

Gazetecilik ve yazarlıktan beni koparan çeyrek asır, Alatlı'dan da koparmıştı. Sadece uzaktan takib edebildim. Düşüncelerinde takdirime mazhar olanların çokluğu bile kitablarını karıştırmaktan öteye geçirtmedi. Kötü yazmasını, kötü bir dil kullanmasını, üslupsuzluğunu aşıp düşünce dünyasına yelken açamadım. Ancak iyi bir kafa olduğunu teslim ederim.

Kaderin karşıma çıkardığı bu nev'i şahsına münhasır insan da dünya defterini kapatıp ebediyete geçmiş. Hepimiz gibi o da karanlık bir fetret devrinin çocuğuydu. Eksik ve kusurlarının çoğu devrin kusurlarıydı.

Cenab-ı Hak'dan, hata ve kusurları için rahmet ve mağfiret diliyorum.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.