بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ ۞ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Azîz, sebatkâr, fedâkâr, sıddık kardeşlerim!
Evvelâ: Gelecek bayramınızı tebrik ederim. وَالْفَجْرِ وَ لَيَالٍ عَشْرٍ kasem-i Kur’âniyle fevkalâde kıymetleri tahakkuk eden o mübarek gecelerde ve seherlerde mübarek kardeşlerimin mübarek duaları hem bana, hem ehl-i imâna çok bereketli ve nurlu olmasını rahmet-i Rahman’dan niyaz ederim. (Kastamonu Lahikası s.13)
Bizler de sizlerin bu gelen ve senay-ı Kuraniyeye mazhar olan On gecelerinizi tebrik ediyor, vatanımız, milletimiz, memleketimiz ve alem-i islam için ferec ve fütuhata vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığının Risale-i Nur külliyatının neşrinin devamı konusunda göstermiş oldukları gayretlerini tebrik ediyor, Risale-i Nurların Diyanetce basımının devam edeceğini kardeşlerimize berayı malumat beyan ediyoruz.
Aziz Kardeşlerimiz ve hizmet-i Kuraniyede tam sadık ve sarsılmaz sebatkar arkadaşlarımız! Risale-i Nur'un saff-ı evvel talebeleri Nurlarla meşguliyeti her umur-u dünyeviyenin fevkinde ehemmiyetli görmüş ve o nurlara okumak, yazmak ve dinlemek suretiyle çalışmayı her belaya her derde bir çare bir ilâç bulmuşlar. Biz her gün hizmet derecesinde, maişette kolaylık, kalbde ferahlık, sıkıntılara genişlik hissediyoruz, görüyoruz. Elbette bu dehşetli yeni belalara, musibetlere karşı da, yine Risale-i Nur'un hizmetiyle mukabele etmemiz lâzımdır. (Kastamonu Lahikası s. 235)
Üstadımız; "Lillâhilhamd, Risaleti’n-Nur, bu asrı, belki gelen istikbâli tenvir edebilir bir mu’cize-i Kur’âniye olduğunu çok tecrübeler ve vâkıalar ile körlere de göstermiş." (Kastamonu Lahikası s. 6) Hem; Evet عُلَمَاءُ اُمَّتِى كَاَنْبِيَاءِ بَنِى اِسْرَائيِلَ fermân etmiş.. Gavs-ı Â’zam Şâh-ı Geylânî, İmam-ı Gazâlî, İmam-ı Rabbânî gibi hem şahsen, hem vazifeten büyük ve hârika zatlar bu hadîsi, kıymettar irşâdâtlarıyla ve eserleriyle fiilen tasdik etmişler. O zamanlar bir cihette ferdiyet zamanı olduğundan, hikmet-i Rabbaniye onlar gibi feridleri ve kudsî dâhileri ümmetin imdadına göndermiş. Şimdi ise aynı vazifeye, fakat müşkilâtlı ve dehşetli şerâit içinde, bir şahs-ı mânevî hükmünde bulunan Risaleti’n-Nur’u ve sırr-ı tesanüt ile bir ferd-i ferid mânasında olan şâkirdlerini bu cemaat zamanında o mühim vazifeye koşturmuş. (Kastamonu Lahikası s. 7)
Bu acib zamanda Nurların derece-i ehemmiyetini ifade etmiş ki bu zamanda Risale-i Nur'un vazife-i kudsiyesini ifade sadedinde; Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor; belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal’ayı tamir ediyor ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslâha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsit âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun, bâhusus avâm-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeâirler kırılmasıyla, bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi Kur’ân’ın i’caziyle o geniş yaralarını, Kur’ân’ın ve îmanın ilâçları ile tedavi etmeye çalışıyor. Elbette böyle küllî ve dehşetli rahnelere ve yaralara hakkalyakîn derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryâk hâsiyetinde mücerreb ilâçlar, hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki; bu zamanda, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın i’câz-ı mânevîsinden çıkan, Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, îmanın hadsiz mertebelerinde terakkiyât ve inkişâfata medardır.” (Kastamonu Lahikası s. 30)
Kıymetli Kardeşlerimiz! bu zamanda beşeriyetin en ziyade ihtiyaç duyduğu bir manevi teselli değil midir? İnsaniyet bu teselliyi nerede bulacaktır. Bu kadar zulüm ve zulmani ahval mukabilinde bir müslüman itikadını, o itikada matuf imanını ve ümidini nasıl muhafaza edecektir diye sormayacak mıyız? Ve biz Nur talebeleri olarak bütün bu hadisatın verasında akıllarımızı ve gözlerimizi ve gönüllerimizi tam bir sadakat ve sebat ile Nurlara çevirmeyecek miyiz? Gelin bütün samimiyetimizle Risale-i Nurlarla, ve O Nurun tesellikar mektuplarıyla hemhal olalım. Çabuk değişir hadisat-ı siyasiyeden, nazarımızı bu değişmez hakikatlara çevirelim; "Evet, bu dehşetli kâinatın fırtınaları ve zeval ve tahribatları içinde ve bu -boşluk- nihayetsiz fezada herşey ile alâkadar olan insan için hakikî teselliyi ve istinat ve istimdat noktalarını yalnız Kur’ân veriyor. En ziyade o teselliye muhtaç bu zamandır. Bu asırda, en ziyade kuvvetli bir surette o teselliyi isbat eden, gösteren Risale-i Nur’dur. Çünkü zulümat ve evhamın menbaı olan tabiatı, o delmiş geçmiş, hakikat nuruna girmiş. Onaltıncı Söz gibi ekser parçalarında, hakaik-ı îmaniyenin yüzer tılsımlarını keşf ve izah edip, aklı inkârdan ve tereddütlerden kurtarmış. İşte bu hakikat içindir ki; bu çok usandırıcı ve dehşetli zamanda, usandırmayacak bir tarzda, çok tekrar ile beraber; aklı başında olanları Risale-i Nur’la meşgul ediyor. Re’fet Beyin mektubunda dediği gibi, “Risale-i Nur’un en bâriz hâsiyeti, usandırmamak. Yüz defa okunsa, yüzbirinci defa yine zevkle okunabilir.” Pek doğru demiş." (Kastamonu Lahikası s. 215)
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ederiz ve dualarını Kur’ân’ın medh ü senasına mazhar olan bu leyali-i aşr olan on gecelerde rica ediyoruz.
Bediüzzaman Said Nursi Hz.'nin Hizmetkarı ve Talebesi Hüsnü Bayramoğlu