بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
Azîz Kardeşlerim !
Gelen Leyle-i Beratınızı bütün ruhu canımızla tebrik ederiz. Cenab-ı Hak bu mübarek günler ve geceler hürmetine kusurumuzu affetsin, bizleri kendine kul kabul etsin, emanetini kabzetmek zamanına kadar emanetinde emin eylesin ve bütün beşeriyeti saran bu musibetten alem-i islamı rahmet-i ilahiyesi ile muhafaza etsin.
Hz. Üstadımız, “Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin proğramı nev’inden olması cihetiyle Leyle-i Kadr’in kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadir’de otuzbin olduğu gibi, bu Leyle-i Berat’ta herbir amel-i sâlihin ve herbir harf-i Kur’ân’ın sevabı yirmibine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhur-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyali-i meşhurede onbinler, yirmibin veya otuzbinlere çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur’ân’la ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır. Said Nursi” (Şualar / s.505) buyurarak hem bu gecenin ehemmiyetini hem nasıl istifade edeceğimizi ifade buyurmuşlar. Cenab-ı Hak Üstadımızın tavsiye buyurdukları suretle bu gecelerimizden istifadeyi herbirerlerimize nasib etsin.
Kıymetli Kardeşlerim,
Hem bu musibetin hem leyle-i beratın tevafuku hem bu külli ve umumi musibette kıyametin alametlerinden sayılabilecek durumda hatırımıza gelen bu nükteyi paylaşmayı münasib gördük;
“Hem İmam-ı Ali (R.A.) onuncu mertebe-i tâdâdında onuncu sûre olarak ve kıyamet ve Leyle-i Berata bakan وَبِسُورَةِ الدُّخَانِ ف۪يهَا سِرًّا قَدْ اُحْكِمَتْ deyip mâna-yı işârîsiyle “Onuncu Söz” nâmında ve mertebesinde olan Haşir Risalesi’ne işaretle beraber, o risalenin fevkalâde ehemmiyetini ve gayet muhkem olduğunu ve o zamanın dumanlı karanlıklarını izale eden bir Leyle-i Beratın bir kandili hükmünde bulunmasına ve haşir ve kıyametin bir alâmeti olan duhan, hem Leyle-i Beratın senevî olarak hikmetli tefrik ve taksim-i umur noktalarıyla ve başka karineler ile îmaen ve remzen haber veriyor. Evet Onuncu Söz, çok ehemmiyetli bir belâyı def’etti. Hürriyet-i efkâr serbestiyeti ve harb-i umumî sarsıntısı vaktinde haşri inkâr eden münâfıklar, fırsat bulup çok yerlerde zehirli fikirlerini izhara başladıkları bir zamanda Onuncu Söz çıktı ve tab’edildi. Bin nüshası etrafa yayıldı, onu gören herkes kemâl-i iştiyak ve merakla okudu. Zındıkların kâfirâne fikirlerini tam kırdı. Ve onları susturdu.” (Şualar / s.732)
Bu vebadan maddi tedbirlerin yanında hane halkımızla beraber Nurlarla meşguliyet, tahmidiye gibi dualara devam, hem celcelutiye gibi sırlı duaları da evradlarımızla beraber okumak ile bu musibetin defi için tazarru ve niyaz ile dergah-ı ilahiyeye acz ve fakrımızı da şefaatçi ederek teveccüh etmemiz lazım geliyor. Bununla beraber daima derslerde de okuduğumuz tevekkül etmek, kazaya rıza ve teslimiyet ve hem lüzumsuz merak etmemek ve daima sabır ve şükürle hadisatın arkasında rahmet-i ilahiyenin izini, özünü, yüzünü görmek Nur talebeliğinin şe’nidir.
Üstadımız şöyle buyuruyor;
“Merak vasıtasıyla o musibet cesedden geçerek kalbde de kökleşir, bir manevî musibeti dahi netice verir; ona istinad eder, devam eder. Ne vakit o merakı, kazaya rıza ve tevekkül vasıtasıyla izale etse, bir ağacın kökü kesilmesi gibi maddî musibet hafifleşe hafifleşe kökü kesilmiş ağaç gibi kurur gider. Bu hakikatı ifade için bir vakit böyle demiştim:
Bırak ey bîçare feryadı, beladan kıl tevekkül.
Zira feryad bela-ender, hata-ender beladır bil.
Eğer bela vereni buldunsa, safa-ender, atâ-ender beladır bil.
Eğer bulmazsan bütün dünya cefa-ender, fena-ender beladır bil.
Cihan dolu bela başında varken, ne bağırırsın küçük bir beladan, gel tevekkül kıl!
Tevekkül ile bela yüzünde gül, tâ o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül.
Nasılki mübarezede müdhiş bir hasma karşı gülmekle; adavet musalahaya, husumet şakaya döner, adavet küçülür mahvolur. Tevekkül ile musibete karşı çıkmak dahi öyledir.” (Lemalar / s.12)
Hem Üstadımız, “en büyük saadetler büyük ve acı felâketlerin neticesidir. Meselâ; Hazret-i Yusuf, Mısır azizliği gibi bir saadete, ancak kardeşleri tarafından atıldığı kuyu ve Zeliha’nın iftirası üzerine konulduğu hapis yolu ile nâil olmuştur.” (Şualar / s.755) buyuruyor ve bildiriyor ki;
“Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet kâinattaki herşey, her hâdise ya bizzât güzeldir, ona hüsn-ü bizzât denilir. Veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zahirî çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var.” (Sözler / s.231)
Bu cümleden olmak üzere Cenab-ı Hakk’ın rahmetinden ümidimiz ve niyazımız odur ki nev’i beşer bu umumi virüs musibetinin neticesi itibariyle;
“…nev’-i beşerin maşûk-u mecazîsi olan hayat-ı dünyeviye böyle çirkin ve geçici olmasından; fıtrat-ı beşerin hakikî sevdiği, aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak; ve elbette hiç şüphe yok ki: Binüçyüz altmış senede, her asırda üçyüzelli milyon şakirdi bulunan.. ve her hükmüne ve dâvasına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan.. ve her dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup, lisanlarıyla beşere ders veren.. ve hiçbir kitapta emsali bulunmayan bir tarzda, beşer için hayat-ı bâkıyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde veren.. ve bütün beşerin yaralarını tedavi eden Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarihan ve işareten onbinler defa dâva edip haber veren ve sarsılmaz kat’î delillerle şüphe getirmez hadsiz hüccetleriyle, hayât-ı bâkıyeyi kat’iyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi; elbette nev’-i beşer, bütün bütün aklını kaybetmezse, maddî veya mânevî bir kıyamet başlarına kopmazsa; İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ı kabûl etmeğe çalışan meşhur hatipleri ve Amerika’nın din-i hakkı arayan ehemmiyetli cem’iyeti gibi; rûy-i zeminin geniş kıt’aları ve büyük hükûmetleri Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar. Çünkü; bu hakikat noktasında, kat’iyyen Kur’ân’ın misli yoktur ve olamaz. Ve hiçbir şey bu mu’cize-i ekberin yerini tutamaz.
Saniyen: Madem Risale-i Nur, bu mu’cize-i kübranın elinde bir elmas kılınç hükmünde hizmetini göstermiş ve muannid düşmanlarını teslime mecbur etmiş. Hem kalbi, hem ruhu, hem hissiyatı tam tenvir edecek ve ilâçlarını verecek bir tarzda, hazine-i Kur’âniye’nin dellâllığını yapan ve O’ndan başka me’hazi ve mercii olmayan ve bir mu’cize-i mâneviyesi bulunan Risale-i Nur, o vazifeyi tam yapıyor.” (Sözler / s.154)
müteyakkız olarak uyansın ve şu hal Hz. Üstadımızın bu müjdelerinin husulüne vesile olsun…
Bu vesile ile Leyle-i Beratınızı tebrik ile tekrar bütün cemaatimizi teyakkuza davet ediyor hükümetimizin almış olduğu bütün tedbirlere de azami dikkat ile riayet edilmesini tavsiye ediyoruz.
Hz. Bediüzzamanın hizmetkârı ve talebesi Hüsnü Bayramoğlu