Temeli sağlam ailelerde baba öldüğü zaman sistem bozulmaz; herkes işini bilir, vazifesini layığı ile yapar. Elbette yaslarını, acılarını derinden hissedecekler ama kalanların imtihanı devam ettiği için vazifelerin inkıtaa uğramaması gerekir. Nöbetçi öldü diye askerlik sona erdirilmez, nöbet de devam eder, askerlik de...
Üstadımızın mutlak vekili, hizmetkârı Hüsnü Bayramoğlu ağabeyimiz tedavi gördüğü hastanede Allah’ın rahmetine ve şehitliğin hüsnükabulü ile ebedi âlemlere intikal etti. Ağabeyimizin vefatından sonra internette bir mesaj gördüm: “Hüsnü ağabeyimiz öldü, şimdi ne olacak?” Ne olacak kardeşim? Elimizde ölmeyen bir ağabeyi; Risale-i Nurlar var. Eğer O reçeteleri sağlam ve dikkatli kullanır isek; başta sultanlar sultanı Hz. Peygamberimizi (sav) ve Hz. Üstadımızı ve de bütün ağabeylerimizin ruhlarına sevinçler yaşatmış olacağız. Vefat etmiş tüm ağabeylerimize, Üstadımıza ve Risale-i Nurlara yaptıkları hizmetten dolayı muhabbet ve teşekkür edeceksek; onlar gibi ihlâsla nurlara ve hizmete sarılmalıyız ve uhuvveti esas almalıyız. Allah Bütün ağabeylerimizden ve Üstadımız tarafından hüsnükabul görmüş Hüsnü ağabeyimizden ebediyen razı ve mekânları cennet olsun. Biz şimdi eskisinden daha çok sadakat ve ihlâsla Nurlara sarılacağız çünkü başta FETÖ olmak üzere niyeti bozuklar Nur Talebelerinin darmadağın olmasını istiyor. Onlara fırsat vermemek için tam sadakat, tam ihlâs, tam gaz iman ve Kur’an hizmeti... Allah yardımcımız olsun.
Şimdi izninizle Hüsnü ağabeyimizin vefat ettiği gün kaleme aldığım yazıyı sizinle de paylaşmak istiyorum…
Hüsnü Ağabeyi ve Camdan Dağlar…
Dağlar...
Hiçbir şey dağlar kadar “Ah!” çektirmemiştir… Ve hiçbir şey dağlar kadar güftelere, şiirlere nede hasret dolu satırlara konu olmamıştır… Sıralıdır ya da sırasız, fakat bir şey vardır ki; bekleyeni bırakır hep sabırsız… Dağlar, uzay çölünde yol alan dünyanın, hazineler barındıran hörgücü ve toprağın çok zarif kamburlarıdır… Eğer toprağın yaslandığı bir dağ var ise; ovası da güzeldir, deresi de… Dağlar arkasını göstermez, sırlarına sadık ve yeri ayakta tutan muazzam hazineli direklerdir. Dağlar sadece imanın nuruyla sırlarını açar ve arkasını gösterir ve de bolca düşündürür... Ovada ki tefekkür, dağda vites yükseltir ve ovaya, yaylaya da başka pencereler açar ve anlam katar... Dağlar Rab'bisiyle baş başa kalmak isteyen Bediüzzaman gibi iman kahramanlarının nakış nakış tefekkür işledikleri mekânlar haline döner…
Küçükken dağların arkasını merak ederdim ve keşke dağlar camdan olsaydı ve ardını görebilseydim diye düşünürdüm... Sonra aziz Üstadımızın talebelerini yakından görmek ve hizmet etmek nasip olunca, dağların arkasını görünebilme arzum yerine gelmiş oldu... Bediüzzaman’ın, o dağ gibi talebelerini tanıyınca; her birinin camdan dağ olduğuna kanaat etmiştim. İçlerini ve arkasını, yaslandıkları ihlâsı, uhuvveti ve sadakati görebiliyordunuz... Baktığınızda; halis iman hakikatleri ve Risale-i Nurlara tam sadakat görünüyordu... Yakinen tanıdığım; Rahmetli Hulusi ağabeyimiz, Sungur ağabeyimiz, Bayram Yüksel ağabeyimiz, Abdullah Yeğin ağabeyimiz, Said Özdemir ağabeyimiz, gibi Üstadın has talebeleri ve vekilleri birer camdan dağ gibiydiler… Allah hepsinin mekânlarını cennet etsin, dağlar gibi rahmetle muamele etsin. İşte Üstadın son hayatta kalan mutlak vekili, hizmetkârı Hüsnü Bayramoğlu ağabeyimiz de camdan kocaman bir dağ idi… Hüsnü ağabeyimizin yaslandığı asrımızın en heybetli dağı ise; âmirâne küfre karşı “İ'câz-ı Kur'ân'ı beyan et.” Sözüne karşılık, dağlar gibi hakikatleri ortaya koymuş Bediüzzaman idi. Hüsnü ağabeyimiz camdan bir dağdı. Bakınca; İman Reçetelerini özellikle en şeffaf bir şekilde İhlâs Risalesi’ni, Uhuvvet’i, Lahikaları, hizmet düsturlarını buğusuz ve net gördük...
Camdan dağ Hüsnü ağabeyimizde İman ve Kur’an hizmetine gencecik aşkı gördük, vatan sevgisini, devlete sadakati ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a beklentisiz muhabbeti ve yürekten alkışları gördük... O koca camdan dağa bakınca; ardında ki vakıfların dünyanın her yerinde şevkle iman hizmetlerini gördük... O dağ, daima devletimize – milletimize dua etmemizi, emperyalistlerin oyununa ve Kur’an hizmetine kurulan tuzaklara düşmememizi bize gösterdi... Dağılmanın; bölük – pörçük olmanın İman ve Kur’an hizmetine zarar vereceğini gösterdi. O camdan dağ, hangi yaşta olursak olalım, ilk günün heyecanı ile iman hizmetkârı olmamız gereğini öyle net bir şekilde gösterdi ki… Biz o dağda günümüz imkânları ile Üstadımızın hizmet tarzını bozmadan, katıksız ve en saf haliyle yerine getirmeyi gördük. Nur Söz’de, içi dolu bir dağın nasıl da tevazulu ve başı önde olacağını gördük. O içi dolu dağ, bizi daima dağların sultanına; Risale-i Nurlara ve Bediüzzaman’ın hizmet modeline yön gösterici bir dağ oldu, söz konusu Nur Reçeteleri olunca; küçücük bir kum tanesi oldu… İhlâs ve uhuvvetin temini için şeffaflığını hiç bozmadı. Ve sanki o camdan dağ, zalimlerin zalimce zehirlediği Bediüzzaman yerine şehit olan Hafız Ali ağabeyi gibi günümüzde ikinci bir Hafız Ali oldu. Küresel zalimlerin bir nevi zehri olan terörist mikroba, İmana ve Kur’an’a hizmet edenler için ve bu milletin maddi ve manevi yüzünün gülmesine vesile olan Cumhurbaşkanımız Erdoğan için doksan seneye varan ömrünü feda etti. Mübarek Ramazanda ikinci bir Hafız Ali oldu, şehit olarak ebetlere gitti. Hem ne gidiş; arkada İman hizmetine ne şahitler bırakarak gitti… Mekânı anasının sütü gibi hak ettiği cennet olsun!
Evet, bir zamanlar, camdan olmasını arzu ettiğim dağlar yerine ardını gördüğümüz ihlâs abidesi ağabeyleri gördük... Küfür karşısında dağ gibi dik durdular, tevazu ile içlerini ve yaslandıkları hakikatleri gösterdiler ve dağ gibi muhabbetler alarak gittiler…
Aslında arkasını ve yaslandığı kudret-i İlâhiye gösteren dağlar camdanmış; iman gözüyle bakınca, kırılmalar buğulanmalar oluşmadan, uzak mesafeleri bile en net şekilde gösteriyormuşlar. Dağlar ve kocaman hikmetlerle yaratılan her bir zerre camdan bir dağ... Üstlendikleri vazifeler büyük, ibadetleri büyük ve camdan bir dağ olarak arkasındaki gösterdikleri sonsuz kudret büyükler Büyüğü…
Son söz: Hüsnü ağabeyimizin mekânı cennet, karşılayanları ise başta Efendimiz (sav) ve Üstadımız ve de ağabeyler olsun. Hepimizin başı sağ olsun, ağabeyimizin tavsiyeleri ise her daim kulağımıza küpe olsun. Zaten Nurlar dışında hiçbir tavsiyesi olmadı. Biz razıyız, yüce Mevla razı olsun. Ruhuna El Fatiha…