Yetişti zamanında, Üstadın yardımına,
Isparta Kahramanı; yakıştı Ünvanına.
Isparta Kahramanı, Nurun Hizmetkârıydı,
Risale-i Nurların, Kalem-i Kibarıydı.
Zindanlarda beraber yattı Üstadım ile;
Beraberce çekildi, çekilmez onca çile.
Tevafuklu Kur’an’ı yazdı bilmem kaç kere,
Tamamlayarak gitti, o dönülmez sefere.
Altın kalemiyle O; Başak verdi boy verdi,
Nurculuk Tarihine; Sadâ verdi, soy verdi.
O Altın kalemiyle, geçti Nur Tarihine,
Kur’ân ve de Risale, Nur sundu Vechesine.
İki yüz on dört yerde, Risalede adı var,
Bitmeyen sermayesi, Hatt-ı Kur’ân ona kâr.
“Yüz Şeyhülislâm kadar Hizmeti var Kur’ân’a,”
Risaleler yazarak, Nurlar sundu zamana.
Kur’ân’ın hurufunu korudu ve koruyor,
Osmanlıca okullara, ders olarak giriyor.
Ağbeyim vazifeli; Hatt-ı Kur’ânMuhafızı,
Dinmedi hiç içinde, iz bırakan bu sızı.
“Isparta Hayatımı Hüsrev yazsın,” demişti,
“Kastamonu’yu; Mehmet Feyzi’ye” söylemişti.
Böyle demişti Üstad, iltifat eyleyerek,
Hattını çok beğenip, tebrikler söyleyerek.
“Hüsrev Kardeşimin, olsa da; bin kusuru,
O’nun aleyhinde bulunmaktan korkarım.”
“Hüsrev’in gizli-açık aleyhinde bulunmak,
Risale-i Nur’un, aleyhinde bulunmaktır.”
“Kur’ân’ın altın anahtarı Hüsrev’in kalemi,
Sevindirir bizi, Melekleri, Ruhanîleri.”
Üstadımın dilinden bunca Medihli sözler,
Bu sözlerin üstüne; söz diyemeyiz bizler.
Hayatında dört kere, ölümden döner kendi,
Üstada hazır eder, Rabbim bu civanmerdi.
Manevî haber almış; geliyor diye Hüsrev,
Üstad da çıkmış yola; geride kalmış her şey.
Buluştular; Karacaahmet Sultan Türbesinde,
Her şey yeni başladı; Üstadın gölgesinde.
“Gül-şen-i Mehdi’nin, Gül Fabrikası Serkâtibi,”
Böyle demiş Üstadım, böyle kurmuş tertibi.
Allah’ım rahmet etsin; hem Üstada, hem Sana,
Sizin Eserleriniz, Rehber olur cihana.