ŞAM
Vizesiz bir uçuşla Golan Tepeleri Forumu’na katılmak üzere Şam’dayız.
Vizenin kaldırılmasıyla birlikte iki ülke arasında geliş gidişler ve düzenlenen organizasyonlar hızla artıyor.
İlk iki hafta içinde Suriye’den Türkiye’ye geçenlerin sayısı iki milyonu geçmiş.
Artık Halep ve Şam bize daha yakın.
İşadamları, gönüllü teşeküller, üniversiteler Suriye dosyasını yeniden açtılar.
İlişkileri nasıl geliştirebilir, neler yapabiliriz diye birbiri ardınca toplantılar yapılıyor.
Her Suriyelinin gönlünde bir gün İstanbul’u görmek var.
Kime sorsam yakın zamanda Türkiye’ye ziyaret planları yapıyor.
Gezmek-görmek değil mesele; İslâm tarihinin iki mühim merkezinin yeniden bir araya gelebilmesi.
Asırlarca yan yana yaşamış iki milletin yeniden buluşması.
Bu, beraberinde önemli dönüşümleri, inkılapları da getirecek.
Türkiye aslına döndükçe, geliştikçe, bu, kardeşçe yaşadığı, ittifak ettiği etrafındaki ülkeleri de etkileyecek.
Yedi müezzinin birlikte okuduğu ezanla Cuma namazı için gittiğimiz Emeviye Camii’nde, Bedîüzzaman Hazretleri’nin 1911’de bu camide Şam âlimlerinin ısrarıyla içinde yüz ilim adamının bulunduğu on bin kişilik cemaate okuduğu hutbeyi hatırladım.
Üzerinden bir asır geçmiş...
Harpler-darplar geçmiş…
Ama dert aynı, deva belli…
İslâm âlemini geri bırakan hastalıklarımızı şöyle sıralamıştı Bedîüzzaman:
1. Ye'sin, ümidsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.
2. Sıdkın [doğruluğun] hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.
3. Adavete [düşmanlığa] muhabbet.
4. Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları [bağları] bilmemek.
5. Çeşit çeşit sâri [bulaşıcı] hastalıklar gibi intişar eden istibdad [baskı].
6. Menfaat-ı şahsiyesine himmeti hasretmek.
Bu hastalıklar bugün de cârî.
Bedîüzzaman Hazretleri’nin aynı hutbede ifade ettiği reçeteler hâlâ geçerli.
Yapılması gereken, bunları sağlıklı teşhis edip, cesaretle tedâviye teşebbüs etmek.
Hutbe-i Şâmiye’yi burada etraflıca müzakere ettik.
Bugün Türkiye ile Suriye arasındaki gelinen zemin bunun için yeterli değildir ama ümit vermektedir.
Binlerce hâfız yetiştiren Suriye’nin mühim âlimlerinden Sâriye Rufâî, “Türkiye’deki kardeşlerimiz Müslümanlar için yanıp tutuşuyorlar. Onlardaki hamiyet kimsede yok” diyor ve ekliyor: “Biz size çok dua ediyoruz, en çok da İslâm’a hizmetinizden dolayı dua ediyoruz. İki büyük başkentin yeniden bir araya gelmesi çok büyük bir hadisedir. Çocuklarımıza yıllarca Osmanlıyı emperyalist gibi gösterdiler. Şimdi hamdolsun bu durum değişiyor.”
Dışişleri bakanının otuzu aşkın ziyareti ve tarafların çok ciddi gayretleri sonucunda gelinen nokta çok daha büyük fedakârlıklarla süslenmesi, taçlandırılması lazım.
ABD’deki Yahudi lobisinin tesiriyle yakın vakte kadar ‘haydut devlet’ ilan edilip tecrit edilen Suriye, bugün, Türkiye’nin de yardımıyla siyasi bir çıkış da yakalamış durumda.
Bu çıkışını istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü ve geçmişiyle cesaretle yüzleşip içeride de sağlıklı bir siyasi, ekonomik ve sosyal dönüşüm başlattığı takdirde 19 milyonluk Suriye’nin bölgede 70 milyonluk Türkiye ile birlikte kuvvetli bir eksen olması mümkün.
Burada kritik nokta, her iki ülkede de menfî milliyetçilik hastalığının tedavisine yönelik yapılacak çalışmalar.
İsrail’le yürütülen pazarlıkların en önemli maddesi olan Golan Tepeleri meselesi ise, önümüzdeki günlerin sıcak gündemi.
1967’de işgal ettiği stratejik Golan Tepeleri’nden ayrılmayan İsrail, zaman zaman, buradan çekileceğini açıklasa da hiçbir zaman inandırıcı olmadı ve somut bir adım atmadı.
Bu konuyu ve Suriye’nin uluslararası sistemdeki yerini haftaya etraflıca inceleyeceğiz.
Şimdilik Şam’dan ümit ve dua dolu selamlar.
Vakit