ALTINCI HATVE : “Bana karşı mukavemetiniz beyhudedir. Müttefikiniz beraberken yapamadığınız şeyi şimdi nasıl yapacaksınız?”
HUTUVAT-I SİTTE
Altı adım. (Kur'an-ı Kerim'deki "Hutuvat-üş şeytan" tabirinden istifaze ile, şeytanların ve onların insi mümessilleri olan şerir insanların fitnekar ve dalalete sevkedici adımları, izleri ve desiseleri…
Tarihsel bağlamı: Eser, 1920-1923 yıllarında İstanbul’un işgali sırasında yazılıp, işgalcilere karşı gizlice neşredilmiştir ve el altından dağıtılmıştır.
DURUM BAĞLAMI :
İstanbul, merkez-i hilâfet, merkez-i ilm, merkez-i hükümet olmasına rağmen güçsüzlüğü ile vazifelerini yerine getiremediği bir durumdadır. Bu güçsüzlük, devletin ve milletin haklarını savunmada Osmanlı yönetimini başarısız kılmaktadır. Bu durum, işbaşına gelen devlet ricalini, istilacıların himayelerini aramalarına yol açmaktadır.
15 Mayıs 1919'da İngilizlerin iç politika mülahazaları ile destekledikleri Yunanlılar İzmir'e çıkmışlar, sınırlı bir alanda kalma sözlerine rağmen geçtikleri yerleri yakıp yıkarak ilerlemeye başlamışlardır.
Osmanlı Hükümetini bir yandan siyaseten bir tavır göstermeye sevk eden İngilizler, öte yandan işi belirsizliğe bırakmak istememektedir. 16 Mart 1920'de İstanbul'u işgal etmişlerdir.
-Olaya bakış açımız, o olay karşısında göstereceğimiz tavrı da belirler. İstanbul’un İngilizler tarafından işgali ve Yunanlıların İzmir’e çıkmaları olayı karşısında iki tavır gelişmiştir: Mandacılık ve Milli Mücadele…
İNGİLİZLERİN PSİKOLOJİK HARP STRATEJİSİ :
-İngilizler, mandacılık tavrını besleyen psikolojik harp stratejisi izlemektedir.
-Psikolojik savaşlarda, bireysel ve toplumsal davranışa kaynaklık eden inanç ve değerler sistemi hedef alınmaktadır. Toplumsal bütünlük ve dayanışmayı ortadan kaldıracak bireysel ve toplumsal failliğin inşası, bu amaçla tasarlanan davranış modellerine kaynaklık edecek yeni bilgiler, yeni kanaatler, yeni inançlar yerleştirilmesiyle mümkün olacaktır.
-Toplumsal bütünlük ve dayanışmayı, bireysel ve toplumsal bilinçte koşullayan şey, inanç değeri olan manevi ve kültürel dinamiklerdir. Psikolojik savaşın hedefi, manevi ve kültürel dinamiklerin bu inanç değerini ortadan kaldırmaktır. Bu gerçekleştiğinde, bireylerin iyi, kötü, doğru ve yanlış bilinçleri bozulacak, mükellefiyet duyguları ortadan kalkacak, bireysel ve toplumsal davranış modelleri değişecektir.
-Toplumsal dayanışma ve bütünleşmeyi örgütleyen inanç ve kültür kodları zayıflatılmalıdır.
-Bir toplum üzerinde hakimiyet ve malikiyet kurulmasında en stratejik hedefi, o toplumun dayanışması ve dolayısıyla da dayanışma kültürü oluşturur. Çünkü, dayanışma, bireylere ve toplumlara, kendilerine yönelecek tehditlerle başa çıkabilme kapasitesi kazandırmaktadır. Bir toplumun dayanışması yok edilmedikçe, o toplum üzerinde siyasi, ekonomik ve askeri hakimiyet kurulamaz.
İngilizler, Mandacılık fikrini oluşturmaya yönelik olarak altı basamaklı psikolojik saldırı gerçekleştirmiştir :
BİRİNCİ HATVESİ: Der veya dedirir: “Siz kendiniz de dersiniz ki: Musibete müstehak oldunuz. Kader zâlim değil, adalet eder. Öyleyse, size karşı muameleme razı olunuz.”
İKİNCİ HATVESİ: Der (ve dedirtir): “Başka kâfirlere dost olduğunuz gibi bana da dost ve taraftar olunuz. Neden çekiniyorsunuz?”
ÜÇÜNCÜ HATVESİ: Der (veya dedirtir): “Şimdiye kadar sizi idare edenler fenalık ettiler, karıştırdılar. Öyleyse bana razı olunuz.”
DÖRDÜNCÜ HATVESİ: Der (veya dedirtir): “Sizi idare eden ve bana muhâsım vaziyetini alanlar—ki Anadolu’daki sergerdeler(i)dir—maksatları başkadır. Niyetleri din ve İslâmiyet değildir.”
BEŞİNCİ HATVESİ: Der: “İrade-i Hilâfet, siyasetimin lehinde çıktı.”
ALTINCI HATVESİ: Der ki: “Bana karşı mukavemetiniz beyhudedir. Müttefikiniz beraberken yapamadığınız şeyi şimdi nasıl yapacaksınız?”
HUTUVAT-I SİTTENİN ( Altı Desisenin) TESİRLERİ :
-İstanbul Hükümetinin, siyaseten bir şeyler yapma, işgalcilerin insafına sığınarak hiçbir tepki göstermeme tarzında bir yaklaşımına yol açmıştır.
(Bu yaklaşımın yanlışlığını bizzat Padişah bu sırada İngilizlerin meclis ve hükümeti yok sayıp, her şeyi kendisinden istediklerini ve yaptırdıklarını, ama kendisi barış meselelerini görüşmek talep ettiğinde siyasi temsilci olmadıklarını bir şey görüşmeye yetkili olmadıklarını ifade ettiklerinden şikâyet etmekle ortaya koymuştur. )
-11 Nisan 1920 tarihinde Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi, kuva-yı milliyenin ve kurtuluş savaşının aleyhinde sayılacak beş fetva vermiştir.
(Bu fetvaya karşı harekete geçen 76 müftü, 36 ilim adamı ve 11 mebus bu fetvayı tesirsiz hale getiren mukabil fetvalar verdiler. Bunlardan birisi de Bediüzzaman’dır. )
-Osmanlı yönetimi başlattığı hareketi beşinci hatvede tafsilatına gireceğimiz şekilde kanunsuz ilan etmek zorunda kaldı.
İngiltere'ye kurtarıcı gibi bakanlar vardı.
İngilizlerin bu son hatvedeki iddialarının en yüksek devlet kademelerine kadar nasıl yerleştiğini vesikalardan takib ettiğimizde, müttefiklerle beraber yenemediğimiz hasmın gücüne karşı sonsuz bir bezginlik görürüz: Şöyle ki, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgaline karşı gösterilen tepki üzerine Dahiliye Nezareti'nin 17 Mayıs 1919 tarihi ile Edirne'den Van'a 12 vilayet, Çatalca'dan Erzincan'a 15 Mutasarrıflığa gönderdiği şifre bu hatveye iyi bir başlangıç teşkil edecektir. İzmir'in işgalini, hükümetin İstanbul'daki işgal güçlerinin temsilcileri nezdinde şiddetle protesto ettiği belirtildikten sonra "kuvve-i galibeye mukavemet maddeten mümkün değildir" şeklinde bir teslimiyetle mücadele ta baştan mahkum edilmektedir.
Devleti yöneten insanlar müttefiklerle yapamadığımızı tek başına yapamayacağımız noktasında hemfikir görünmektedirler ki, bu husus o dönemin vesikalarında net olarak görülmektedir.
18 Haziran 1919 tarihiyle tâmimen yazılan bu şifre telgrafta teslimiyet ve kendine güvensizlik hat safhada görülmektedir. "Hakşikenâne, gâsıbâne, gaddârâne işgallerden ne derece müteessir ve münfail olursa olsun Hükümet-i Osmaniye ne Yunanistan ile hatta ne de İtalya ile bu esnada harp ve darba tutuşamaz. Çünkü bugün varlığını ancak siyaseten müdafa edebilir vaziyettedir."17Siyasi faaliyetin lehimize geliştiği Paris Barış Konferansı'na giden delegelerin "eczâ-yı asliyye-i vatanî" olsun kurtaracakları ümidinin arttığı bir sırada bu başarıyı engelleyecek her hareketin bir felaket olacağına inanılmaktadır. Bu felaketin de milli ordu teşkil etmek, ilhaka fiilen mani olmak, milli müdafaa hazırlamak gibi faaliyetler olduğuna dikkat çekilmektedir. Bu şekilde bir yaklaşım "safdilâne vatanperverlik"18olarak görülmektedir.
Devlet ve milletin kendi gücü ve imkânlarıyla bir şey yapamayacağına o denli inanan hükümet, Yunanlıların Trakya'ya girmeleri üzerine yöredeki Rumların şımarmaları ve silahlanmalarına karşı "Yunan taburlarının oradan kaldırılmasına, mümkün değilse itilaf kuvve-i askeriyesinden herhangi biriyle tebdili ve ahalideki silahların" dahi itilaf kuvvetlerinin yardımıyla toplattırılmasını kararlaştırmıştır.
Hükümetin devlet, millet ve memleket esaslarını koruyup kollamasının sadece kendine ait olduğu, dahilde yaşayan insanları da hak, hürriyet ve vazifelerini müdrik insanlar olarak görmediğini izah eden bir diğer yaklaşım 2 Ağustos 1919 tarihini taşımaktadır.
Yunanlıların saldırılarının önlenmesi için hükümetin siyasi her türlü teşebbüsü yaptığı, ilgililere sık sık uyarılarda bulunulduğu ve iyi neticelerin yakında alınacağı ümidi beslenirken, tek endişe, "gayrimesül kesân tarafından vâki olacak her türlü teşebbüsât ve harekât"ın kötü tesirlerinden gelmektedir. Bu gibi istenilmeyen hareketlere bir son verilmesi milli menfaatler namına elhem ve elzem bulunmuştur. Burada bir yanlış anlamaya meydan vermeden ilave etmeliyiz ki, itilaf devletleri de Osmanlı yönetiminin ricalarına karşı ilgisiz gibi durmamakta, ancak isteklerin yerine getirilmesi için öncelikle milli teşkilat ve kuvvetlerin dağıtılmasını şart koşmaktaydılar.
ALTINCI HATVE : Osmanlı askeri gücünün en zayıf olduğu bir dönemdedir. İşgale karşı koyacak en önemli güç unsurunun ordu olduğu ve bu noktada büyük bir zaafilet içinde bulunulduğu bir gerçektir. Bu sebeple, İngiliz propagandasının en yıkıcı olanı altıncı hatve olmuştur. Çünkü, mandacılık fikrinin temelinde, Osmanlı ordusunun devleti ayakta tutacak güç ve takatının bulunmadığı ve bunu gerçekleştirecek bir ordu teşkilinin de imkansız olduğu fikri, mandacılık fikrini bir çözüm olarak algılama sonucunu doğurmaktadır.
Altıncı Hatvede : "Bana karşı mukavemetiniz beyhudedir. müttefikiniz beraberken yapamadığınız şeyi şimdi nasıl yapacaksınız?"
Burada güç hesabı yaptırılıyor. Hakkın gücü yerine maddi güç nazara veriliyor. Maddi güç nokta-i nazarından bir tavır geliştirilmesi dikte ediliyor.
Bediüzzaman’ın bu altıncı hatveye verdiği cevap, manevi güce, hakkın gücüne vurgu yapmaktadır. Bu ise, manevi mukavemeti tahkim etmiş, daha sonra bu Kuva-yı Milliyenin teşkiline zemin oluşturmuştur.
HUTUVAT-I SİTTE ESERİNİN ETKİLERİ:
Hutuvat-ı Sitte, mütareke dönemi Osmanlı yönetimiyle, işgalcilerin zihniyetini ve kamuoyunu en özlü şekilde tasvir ediyor.
Bediüzzaman Said Nursî'nin Hutuvât-ı Sitte'si öncelikle düşmanı belirlemekle işe başlıyor.
Daha eserin girişinde, İnsanların tabiatlarındaki zararlı hassaları fiili propaganda ile harekete geçiren el-hannâs lakablı insan şeklindeki şeytan insanların intikam hırsını, mal, mevki tamahkarlığını, kiminin dinsizliğini, kiminin taassubunu kendi siyasetine alet ettiğini tespit ediyor.
İstanbul’da İngilizler desiseleriyle Şeyhülislam ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmeye çalışmalarına mukabil, Bediüzzaman Hutuvat-ı Sitte adlı eseri ve İstanbul’daki faaliyeti ile; İngilizlerin, âlem-i İslam ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek, Anadolu’daki millî kurtuluş hareketini desteklemiş, bu hususta en büyük amillerden birisi olmuştu.
Hutuvat-ı Sitte namında bir makale ile İstanbul’daki efkâr-ı ulemayı İngiliz aleyhine çevirip harekât-ı milliye lehinde ehemmiyetli hizmetler yapmıştır.
Manda ve himaye fikrinde olanları saf dışı bırakan Bediüzzaman, mevcut hükümetin kısmen güçsüzlükten de kaynaklanan işgalcilerin himayesine girerek hayatı sürdürme kararının yanlışlığını net bir biçimde ortaya koyuyor.
-Bediüzzaman’ın Hutuvat-ı Sitte'yi İngilizlerin psikolojik savaş baskılarına karşı son derece etkili bir tarzda kaleme almış, sorumluları makul açıklamalar ile asıl tehlikeden haberdar etmiştir. Bu bağlamda, Bediüzzaman, mardacıların da kabul ettikleri ve dayandıkları bu desiselerin, aslında maddî gücü büyük ölçüde yok olmuş Müslümanları mânevî güçlerinden de yoksun bırakmaya yönelik olduğunu ortaya koymuştur.
- Meselenin sadece Osmanlı veya İstanbul meselesi olmadığını, Müslümanca tavırla ilgili olduğunu; İngilizlerin, Osmanlının şahsında İslâm âlemini ve İslâmı yenmeye, yok etmeye çalıştığını veciz bir şekilde ortaya koymuştur.
-Buna engel olmaya çalışan milli mücadeleyi, liderlerinin asıl amaçlarının ne olduğu gibi o anda önemli olmayan ayrıntılara takılmayarak, millet ve devletin, hepsinden önemlisi İslâmın izzetinin kurtarılması hedefinde sonuna kadar desteklemiştir.
Bediüzzaman, Hutuvat-ı Sitte Risâlesiyle hem ulemayı ve Şeyhülislamı İstanbul’u işgal eden ecnebi taraftarlığından kurtarmış, hem de Müslüman kamuoyunu uyandırarak büyük bir fütuhatı başlatmıştır.
HUTUVAT-I SİTTE TARİHİ BİR HADİSE MİDİR?
Günümüz İslam dünyasında yaşanan tüm hadiseler, hutuvat-ı sittenin aynen cereyan ettiğini, hatta o döneme göre yeni gelişen manipülasyon araçları ile daha da yoğun bir biçimde sürdüğünü söyleyebiliriz.
Günümüzde, İslam Alemine yönelik saldırılarda ana stratejinin “Medeniyet içi Çatışma-Batı’nın insaniyet namına bu iç çatışmalara müdahalesi” stratejisinin izlendiğini görüyoruz. Bediüzzaman, İslam toplumunun tarihi süreçte üç temel medeniyet içi çatışma yaşadığını belirtir:
1-Adalet-i Mahza- Adalet-i İzafiye çatışması…
2-Hilafet- Saltanat Çatışması…
3-Din- Milliyet Çatışması…
Ülkemizde, Türk ve Kürt ulusalcılığı çatışması; Afganistan ve Irak’ta etnik çatışmalar gerçekte Din-Milliyet çatışmasıdır. Yine Irak ve Suriye’deki mezhep çatışmaları, mezhep ırkçılığı diyebileceğimiz dine yönelmiş bir medeniyet içi çatışma türüdür. Mısır’da, ideolojik kamplaşma fonksiyonel bir iç çatışma unsurudur. Aynı şekilde, toplumun dışlayıcı özellik kazandırılmış cemaat kamplaşmaları da giderek bir iç çatışma dinamiği olarak inşa edilmektedir. Bediüzzaman’ın “Ejderha, imanın erkanına ilişecek” dediği, bu ilişme, altı hatvenin yeni bir versiyonudur. Risale-i Nur’un bütün bölümleri, örneğin Uhuvvet Risalesi, Müspet Milliyet gibi bölümleri, bu türden hatvelere karşı neşredilmiş hakikatlerdir. Aslında, Risale-i Nur Küllüyatı, günümüzün top yekün Hutuvat-ı Sitte’si durumundadır.
Hısaca Hutuvat-ı Sitte tarihte kalmış bir hadise değildir.