Yalnızlığının kimyasında tefekküre davet vardı. Bu davet, yakından tanıdığı ve enerjisinden etkilendiği bir yakın tanıdığın, dostun cenazesini defin sırasında, her şeyin faniliğine işaret eden bir kaçış anında gelmişti.
Bir dostunu telefonla ararken duygulanmıştı o an. Yalnızlığını fikir buluşmasına kapı açacak şekilde tesellici bir sohbete dönüştürmüş ve ruhunun aradığını zihnen bulmuştu. Tamamen içini boşaltmış, dünyevi varlıklardan sıyrılmış ve tatminin kaynaklarına inmeye çalışan bir ruh haliyle yüksek tepelerden, alemden arınmış bir uzletin farklı hazzıyla buluşuyordu kendi varlığının varlığıyla. Daha yukarılara bakışını dikerken, uzay boşluğuna hasret bir can alıcılığın ufkunu saran sempatisiyle aşağılardan kopmuş, eşyadan ve sebeplerden soğumuştu. Mevkice Çamlıca’daydı. Defin bitmiş, şimdi yeni bir muhasebenin eşiğindeydi. Uzaktaki dostuna bunları aktarırken, marifet kapılarını aralamak istiyordu.
Derinleşen düşüncelerinin sevgi dili, düzeyli bir samimiyetle safiyet ve huzur yolcusu olmak istiyordu. Yükselen duyguların yeni boyutu ve etrafında anlamsızlaşan diyaloglar, olaylar ve yakınlaşmalar, onu kendisi dışında her şeyden uzaklaştırıyordu.
O, uzaktaki yakınına kilitlenmişti. O, içindeki benin karşılığını arıyordu. O, bulunduğu yerde değildi. Biraz dalgın, biraz tuhaf görünse de doğrusu yoğundu, derindi, iç içeydi kendi alemindeki alemle ve buluşmanın sıcak sonuçlarıyla.
Çok derinden haykırmak istedi ve dedi ki : Tutunduğumuz her şey boş, dokunduğumuz ve fiziki olan her şey sonuçta fani.
Yıllar önce tanıdığı ve saygıyla güvendiği birinin, sonradan itimat kırıcı bir davranışına maruz kalmıştı. O da orada, cenazedeydi. Tepedeki geniş açı, bir an için o ana gitmiş ve burukluk yaşarken, dünyadan kopuşun derin izlerini bir daha yaşamıştı. Bir anda eskinin elemiyle cenazenin defni birleşince, hüznün karesinde boğulmanın ötesine geçmiş ve sonrasında iç sükunetin arınmışlığına dönmüştü. Daha teslimiyetçi ve çevreden kopmuş bir iç muhasebenin seyrindeydi.
Geçmişin vefasız ve sadakati katleden girdabına götüren bir simayı uzun yıllar sonra görmenin tuhaflığı, bunun cenazeye denk gelmesi, o anın ölümcül doğrusunda maziyi kedere sevk etmişti. Bu durum, daha da yormuştu. Bir de o sevimsiz geçmişi hatırlatan yüzün sırıtan çehresi ve müstehzi duruşu onu hepten üzmüştü. Üzüntüleri böyle katlanınca, kendi aleminden kaçmak en doğrusuydu. Sakinleştirici bir rıhtım aradı.
Dost eline, dost sözüne sarılmak istedi. Mücerret mana ile kucaklaşmak dışında bir arzusu yoktu. Safiyane bir duanın eşiğindeydi. Cenaze sahibinin ve yakın dostlarının dünyaca ünlü olması, kalabalığın ve şöhretin içinde kaybolmak yerine onu daha fazla tecrit etmişti. Bilinen her şeyin ve çevrenin ne kadar anlamdan uzaklaştığını düşündü. Daldı gitti. Boşluğa, yeni heyecanlara ve manevi dirilişin kimyasına.
Kendini kendine attı. İçine yeni bir değer kattı. Değer gördüğü bir sohbet aradı. Bulduğunda, yeni bir keşfin eşiğindeydi. Hayatı, insanları, dostluğu, faniliği ve huzuru keşfetmenin zorlu yolculuğuna tırmanmanın ayak sesleri ile kendini duyuyor ve kendini dinliyordu. Bir de muhatabını. Aziz duygularını ve sevginin masum hasletiyle buluşmanın kadir bilir idrakini...
Kıymeti kendinde saklı muhatabını her dinlediğinde ferahlıyordu. Şaşkınlığın hayret dolu uyandırıcı dinleyişi, fikir feneriyle geleceğini aydınlatıyordu. Telefonun o anlara tanıklık ettiren sohbeti içinde uzunca paylaşımın sevinciyle rahatlamıştı.
Bu yarım günlük süre içerisinde, insanın iç burukluğunu ve çaresizliğini aşıp, dünyanın faniliğini görüp, kendini gerçek sahibine yakınlaştıran ruh haline dönüşün bütün süreçleri yaşanmıştı.
Etrafı temaşa eden noktada yakaladığı son sürurunu bozmadan, aracıyla eğimli yollardan normal trafik akışına indikçe, yeni basıncın dalgasıyla tekrar yüzleşirken, tepe düşüncesinin feyzini korumaya devam ediyordu. Bundan sonra bu çıtayı muhafaza etmeye kendini bir hayli ikna etmişti.
Sonunda hüznü huzura çevirmişti. Oldukça mutluydu.