Yıllar yılları kovalar. Zaman akıp gider bütün haşmet ve azametiyle. Her yılın başında ve sonunda arzular belirir içinde insanın. Hayaller, idealler, infialler… Neye ve nelere işaret ettiği müphem birçoğunun. Hakikat arayışı arayışın da hakikatidir. Hangi hakikat, hangi arayış, kimin hakikati, kimin arayışı? Sualler uzayıp gider. Her cevap ayrı bir suale gebe. Hakikat arayışı değil, hakikatin yitirilişi belki de bu yıl.
Ölüm âsude bir bahar ülkesi diyor şair. Bunu bizzat tecrübe eden kaç kişi var? Öldükten sonra âsude bir bahar ülkesine uyanıp geri dönen yani. Ah bu garanti isteği ah! Böyle inliyordu Tarkovski’nin mütereddit bir kahramanı. Ölümle konuşurken garanti istiyordu ondan. Yazık ki ölüm hiçbir faniye vermemişti bu garantiyi. Ölüme de güneşe de dik bakılmaz, doğru bu. Ölümün soğuk yüzünü en yakınlarından birini kaybedince anlıyor insan. Bu yıl onun için ölüm yılı olmuştu. Hüzün ve hicran yılı.
Önce şifasız illet kanserden baldızını kaybetti, ondan yaklaşık dört ay sonra aynı illetten babasını kaybetti. Hem de gözleri önünde. Babasının ölümüyle bir parçası bir daha geri gelmemek üzere öldü sanki. Şu an nerde, ne yapıyor, bahtiyar mı, bedbaht mı o kadar çok merak ediyor ki! Çalışkan, dürüst, namuslu, müşfik, cömert, mütevazi, iyiliksever, hayatı başkalarının hayatını düşünmekle geçen bir babayı zamansız kaybetmek, kayıpların en ağırı. Şükür validesi hayatta, onu da kaybetse kendisi de kaybolur muhtemelen.
Bu hüzünlü yılın hâsılatı Hakikatin İzinde. Artık ziyaretçisi kalmamış metrûk bir eski zaman mâbedi gibi. Halbuki henüz bir yaşında. Hayırlı olsun manasında birkaç tebrik cümlesi ve nihayet manalı bir sûkut. Derbeder hafıza gölünün içine akan birkaç pınar: Sapiens, Homo Deus, 21.Yüzyıl İçin 21 Ders, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, Hayvan Çiftliği, Sözü Yola Koymak, Yanılmışım Tanrı Varmış, Fedailerin Kalesi Alamut, Fikret, Pascal-Düşünceler ve adını zikretmeye değmez bir-iki müsamere daha.
Okumak, okumak, okumak… Hüznü ve hicranı unutmak için okumak, başka ehemmiyetli bir işe yaramadığı için okumak, meçhul ve esrarengiz dünyaların sisli havası içinde dostça uzatılmış samimi elleri candan sıkmak için okumak, yeni dünyaları tanımak için okumak, kendi melûl dünyasından uzaklaşmak için okumak, geçmiş zamanın en gözde zekalarıyla sohbet etmek için okumak, zihnini bir süreliğine uyuşturmak için okumak, hakikati aramak için okumak, hakikati yitirmek için okumak…
Bu hicran yılının en büyük keşfi ve bahtiyarlığı Sapiens yazarı Harari ile tanışması. Ama bu duygusunu çağdaşlarına ve bilhassa kendi mahallesinin ‘ebedi huzurlu’ sakinlerine nasıl anlatabilirdi ki! Üç uzun yazı yazdığı halde anlatamadı zaten. Her yıl bir rüya ile başlıyor ve ne hazindir yine bir rüya ile bitiyor. Bir rüyası olduğuna seviniyordu ama en korktuğu şey, günün birinde bu rüyasını yitirmekti. Rüyasını yitirirse “etten bir kalıp” dışında geriye hiçbir şey kalmayacağını çok iyi biliyordu çünkü.
Ne olur Allah’ım rüyasını kaybettirme ona!