Sade, duru ve iddiasız yaşamayı seviyorum. Sade, duru ve iddiasız yaşayanları da seviyorum. Kendiyle derdi olanlara, kendiyle mücadelesi olanlara yakınım. Başkalarını dert edinmeyenlere, başkalarını hayatının odağına oturtmaya çalışmayanlara uzağım.
Yaşamayı yemek, içmek, nefes almak, kazanmak, sahip olmaktan ibaret görmeyenlerin yanındayım. Bir davası olanlardan. Ama öyle dünyaları kurtarmak gibi, bir koltuk, bir beğenilme kazanmak gibi değil. Kendiyle derdi olanlardan. Bu hayatta ilahi bir yankı bırakmayı hedefleyenlerden.
Mustafa Oral ile konuşmak güzel ve kolaydır. Çünkü o iddiasız bir münzevi. Yıllardır yazmasına ve onca kitabına rağmen, ben, ben deyip duranlardan değil. O sadece Kur’an adına, iman ve Risale-i Nur adına, Allah için küçük de olsa bir katkı yapmak istiyor hayata. Enaniyetsiz ve iddiasız…
Mustafa Oral, dünyanın tepesinde oturup insanlığımıza ruhuyla, düşünceleriyle dokunan adamdır. Tutkulu bir düşünür olarak ondan insan olmayı, özgür olmayı, zincirlerimizden kurtulmayı, tevazuyu, iddiasızlığı öğrenmeliyiz.
Oral, kendi kokuşmuş zamanıyla, küflenmiş insanlarla bağlantı kuramamış, yani onlar gibi yaşamayı becerememiş/istememiş bir münzevidir. O, şatafatlardan, reklamdan, alayişten uzak kendi kurduğu dünyada, kendi dünyasında yaşamayı seçen bilge insandır. Allah için bir hizmet varsa seve seve, koşa koşa dahil olur; bittiğinde ise hiç havalara girmeden mutlu, mesut inzivasına, yani kendisine dönmeyi bilir.
Mustafa Oral, zamana, insanlara, masivaya meydan okumayı seçen adamdır. Bu hayatta huzur, sakinlik, dinginlik isteyen bizlerin ondan öğreneceğimiz çok şeyler var.
Bediüzzaman’ı anma toplantıları çerçevesinde Caner Kutlu ve Mustafa Oral ile birlikte dolu dolu keyifli zamanlar yaşadık. Bu vesileyle Mustafa ve Caner’in dostluklarından çok şey öğrendim.
Mustafa, yıllardır Bediüzzaman üzerine araştırmalar yapıyor, yazılar yazıyor. Bunları birçok yerde yayımlıyor. Gâh şiir, gâh hikâye, gâh mektup tadındaki sözlerinin merkezini Bediüzzaman oluşturuyor. Bunlarla beraber Nazım Hikmet, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Nuri Pakdil gibi modern; Mevlana, Yunus Emre, Molla Cami gibi klasik; Kafka, Hölderlin, Octavia Paz gibi yabancı yazarlara da göndermelerde bulunuyor. Mustafa’nın daha önce üç kitabı yayımlanmıştı. Kısa bir süre önce üç kitabı daha yayımlandı. Bu çerçevede Mustafa ile bir söyleşi gerçekleştirdik
Mustafa, yıllardır yazıyorsun ama son yıllarda sanki daha fazla yazıyorsun. Şimdi de üç kitapla okurun karşısına çıktın.
Son yıllarda gerek korona gerekse başka gerekçelerle yakın çevremden birçok dost, yazar ve ünlü dünyasını değiştirdi. 2018 yılında editörlüğünü yaptığım yayınevinde Levent Bilgi ve Caner Kutlu’nun kitaplarını yayımlamıştık. Sevgili Muhammed Benek’in kısa film senaryoları vardı. O günlerde ona da senaryolarını kitaplaştırmayı teklif etmiştim. Muhammed 28 yaşındaydı. Kitap için erken olduğunu, beş sene sonra yayımlamayı düşündüğünü söyledi. Bu görüşmeden beş gün sonra maalesef elim bir trafik kazasında Rabbine kavuştu. Dolayısıyla kitabını yayımlamak nasip olmadı. Prof. Dr. Gürbüz Aksoy ile 2020 yılının ocak ayında kitabını yayımlamak üzere görüştük. Maalesef 20 gün sonra Gürbüz abi beklenmedik şekilde vefat etti. Onun da kitabını yayımlamak nasip olmadı. Bir süre önce Risale Haber yazarı Eyüp Otman ile kitaplarının yayımlanması konusunda görüşmüştük. Eyüp abi, “Yazıları toparlayıp göndereyim” dedi ama maalesef ömrü vefa etmedi. 17 Eylül 2020’de o da dünyasını değiştirdi. Bu vefatlar bana hayatın kısalığını bir daha hatırlattı. Ondan sonra, “Söz uçar, yazı kalır” sözünden hareketle yazmaya daha fazla ağırlık verdim. Daha önce 3 kitap çıkarmıştım. Kısa süre önce 3 tane daha çıkarttım. Ayrıca dört kitabı daha yayına hazırladım. Kısmetse Eylül ayında onlar da çıkacak.
Yazılarım her geçen gün farklı bir ivme kazanıyor. 2018 yılında Caner Kutlu ve seninle Ege’de üç güzel gün geçirmiştik. Bu üç gün benim için hayli ufuk açıcı oldu. Risale-i Nur, sanat ve edebiyat üzerine uzun uzun konuştuk. Bu yazıların kitaplaşmasında sizin de payınız oldu; teşekkür ederim. Bir teşekkürü de Risale Haber yayın yönetmeni Kemal Benek hak ediyor. Benim hayli sıkıntılı olan bu yazılarımı Risale Haber’de yayımlayarak bana bir kapı açtı. Mehmet Akif, “Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince / Günler şu heyûlâyı da, er geç silecektir./ Rahmetle anılmak… Ebediyet budur, amma / Sessiz yaşadım, kim, beni nerden bilecektir?” der. Rahmetle anılmayı hak eden birçok insan dünyadan göç etti. Muhammed Benek, Gürbüz Aksoy ve Eyüp Otman’ın vefatları beni çok etkiledi. Onlara da buradan bir Fatiha gönderelim. Rabbim vefat edenlere rahmet, geride kalanlara merhametiyle muamele etsin.
Daha önce “Sana Aşktan Soruyorlar, Aşktan Öte Bir Yol ve Aşk İçre Rüyalar” isimli üç kitaplık bir seri yayımlamıştın. Şimdi de “Aşk Lahikaları / Sevgiliye Mektuplar, Ben Böyle İyiyim Üstü Cennete Kalsın Rabbim, Kuzey Işıkları / İnebolu Nur Kahramanları” kitapların çıktı. Kitaplarda neler var?
Geçmiş yıllarda yayımlanan ilk üç kitap Peygamberimiz (asm), Bediüzzaman ve talebelerinin hayatlarından esinlenerek yazılmış, kendi hayatımdan da izler taşıyan aşk merkezli öykülerdi. Aşk Lahikaları / Sevgiliye Mektuplar kitabı da bu izlekte devam ediyor. Ravza, Barla, Bediüzzaman, Zübeyir Gündüzalp, Mustafa Sungur, Sıddık Süleyman gibi kahramanlardan izler taşıyor.
Ben Böyle İyiyim Üstü Cennete Kalsın kitabı sosyal medyada çok paylaşılan yazılarımdan oluşuyor. Acı, hüzün, zahmet gibi görünen şeyler içindeki güzellikleri gösteriyor. Mutlu olmak için birçok sebep olduğunu söylüyor. Bütün sıkıntılara rağmen Rabbine teslim olup, huzuru cennette arayan bir ruhun arayışı var sayfalarda.
Kuzey Işıkları kitabında Bediüzzaman’ın İnebolu talebelerinin çağımıza örneklik teşkil eden ibretlik hikâyeleri anlatılıyor. 2016 yılı sonlarına doğru Bediüzzaman ve talebelerinin hayatlarının anlatıldığı belgesel roman tadında yazılar yazmaya başladım. Seriye İnebolu Nur Talebeleri kitabıyla başladım. Ardından Denizli Nur Talebeleri, Hafız Ali Ergün ve Hasan Feyzi Yüreğil ile ilgili üç kitap daha yazdım. Bunları yaklaşık 2 yıllık dönem içinde yazdım. Elimde olmayan sebeplerle bunlar yayımlanamamıştı. İnşallah bundan sonra yayımlanacak.
Nur Talebeleri serisinin ilk kitabı İnebolu. Bundan sonra ne olacak?
Lise yıllarında Trakya’da Risaleleri tanıyınca içime Bediüzzaman aşkı düştü. Onu görmeyi istediğimde 30 yıl önce dünyasını değiştirdiğini öğrendim. Üniversite yıllarında bir gün arkadaşlarla İnebolu’ya gittik. Orada Bediüzzaman’ın talebesi İbrahim Fakazlı ağabey ile tanıştım. İlk defa Bediüzzaman’ı gören gözlerle karşı karşıyaydım. O günden sonra Nur talebelerinin hayatları ilgimi çekmeye başladı. Fakat istediğim şekilde zaman ayırıp da yazmak nasip olmadı. 2016 yılı sonlarında elimde olmayan sebeplerle işimi kaybedince bunu şefkat tokadı kabul edip bütün zamanımı Bediüzzaman ve talebelerinin hayatlarını okuyup yazmaya vakfettim. İşe önce İbrahim Fakazlı’nın memleketi İnebolu ile başladım. Yazılar ilgi görünce yenilerini yazdım. Böylece iki yıllık sürede İnebolu ve Denizli Nur talebelerinin, Hafız Ali Ergün ve Hasan Feyzi Yüreğil’in hayatlarını belgesel roman tarzında dört kitap halinde yazdım.
Portre yazmak çok zordur. Nur Talebelerinin hayatlarını yazarken nasıl bir ruh hali içindeydin?
2016 yılı sonuna kadar dünya işleriyle meşgul olarak rızkımı temin etmeye çalışmış, kalan zamanda ise yazmaya çalışmıştım. O güne kadar kazandığım paranın helalliğini hep sorguladım. Ondan olacak bir türlü istediğim gibi yazamadım. Yazdıklarım bana tat vermedi. 2016 yılında bir çeşit inzivaya çekildim. “Bediüzzaman, Risaleleri Barla Dağlarında bir nevi inzivada helal rızıkla yazdı. Ben de Üstadımın talebelerinin hayatlarını yazarken helal rızıkla gıdalanmalıyım” deyip mümkün olduğunca dünya işine elimi sürmedim. O günden sonra yazmaya teşvik edici çok güzel rüyalar gördüm. Kalbimde ve kalemimde farklı bir tat hissettim. Nefes nefese okuyup yazmaya başladım. Stefan Zweing meşhur yazarların hayatlarını onların ruh hallerine bürünerek onlar gibi yazmış. Ben de her nur talebesini kendine özgü yaşantısıyla dillendirmeye çalıştım. İnebolu, Karadeniz’e komşu olduğu için İnebolu Nur talebelerini coşkun bir üslupla dillendirmeye çalıştım. Yer yer Karadeniz ezgilerinden alıntılar yaptım. Feyizli şehir Denizli nur talebelerini yazarken daha lirik bir havaya büründüm. Hafız Ali’de dilim mersiye söyledi. Hasan Feyzi’de lirik ve epik bir söyleyiş kendini gösterdi.
Şimdilerde tezgahta neler var?
1997 yılında İnebolu’ya gittim. Yirmi yıl sonra İnebolu talebelerinin hayatını yazabildim. 2014 yılında Bilecik’te ikamet ederken Taha Çağlaroğlu’nun, “Sen Hafız Ali Ergün’ün romanını yazmalısın” sözlerine muhatap oldum. O günlerin gecelerinde sık sık Şeyh Edebali türbesine gider, ruhumun sesini dinler, Efendimizin (sav) Hz. Hatice ile evliliğini anlatan bir kitap yazmayı hayal ederdim. Öyle gecelerden birinde rüyamda bir ses bana “Hasan Feyzi’nin Bediüzzaman’ı anlattığı gibi sen de Peygamberimizi anlat” dedi. Kısa süre sonra hiç hayalde, hatırda yokken, Rabbim sebepleri halk edip beni Denizli’ye gönderdi. Bunda bir sevk-i ilahi olduğunu hissederek Üstadımın Denizli hayatını ve Denizli talebelerinin hayatlarını yazmaya niyetlendim ama gaflet ağır basıp dünya elime ayağıma dolaşınca bir türlü kalemi elime alamadım. Rabbim yine elimden tutup kaldırdı beni. 2016 yılı sonlarında işimi elimden alıp kalemi verdi. Ben de o şevkle yazmaya başladım. Böylece İnebolu’dan sonra Denizli şehrinin de hakkını vermeye çalışarak nur talebelerinin hayatlarını yazdım.
2018 yılında Denizli’den ayrılıp memleketim Balıkesir’e yerleşmek zorunda kaldım. Oysa niyetim Hafız Ali ve Hasan Feyzi’nin yanında ebedi uykuya dalmaktı. Bediüzzaman, Denizli’den ayrılırken Hasan Feyzi gözyaşlarına boğulmuş, “Çekilip Nur’u hidayet yine zindan olacak…” şiirini yazmıştı. Ben de Denizli’den ayrılırken aynı sancıyı yaşıyordum. Balıkesir’e yerleşince buraya gelişimin hikmetini sorguladım. 2014 yılında gördüğüm Hasan Feyzi rüyası aklıma geldi. O rüyada Efendimizin (sav) hayatını Hasan Feyzi’nin Bediüzzaman’ı anlattığı gibi anlat deniliyordu. O günlerde gördüğüm yeni bir rüyayla Hasan Feyzi’nin maneviyatını arkama alarak Hz. Muhammed (asm) ve Hz. Hatice aşkını anlatan bir roman yazdım. Bu roman henüz yayımlanmadı. Ardından Balıkesir nur talebelerini araştırıp yazma fikri oluştu. İşe Bekir Berk’le başladım. Bildiğiniz gibi Bekir Berk liseyi Balıkesir’de okumuş, burada evlenmiş. Üstelik Risale-i Nur’u burada tanıdıktan sonra Nur davalarının avukatlığına başlamış. İnşallah birkaç aya Bekir Berk romanı da hazır olacak. Onu bitirdikten sonra Bediüzzaman’ın romanı yazacağım inşallah. Şimdilerde Risale Akademi Youtube sayfasında Barla Lahikası üzerine dersler yapıyorum. Bu minvalde Barla Nur Talebelerinin hayatlarını hikayeleştiriyorum. Kısmetse onlar da bir yıla hazır olur.
Son yıllarda maalesef Bediüzzaman üzerine çok fazla kitap yayımlanmıyor. Aslında birçok yazarın yayına hazır dosyası var. Bu konuda neler söylersin?
Maalesef öyle. Eskiden Nesil, Timaş, Yeni Asya gibi yayınevleri risale üzerine kitaplar yayımlardı. Artık Nesil ve Timaş tamamen bıraktı. Yeni Asya ise bildiğim kadarıyla yılda 2-3 kitap yayımlıyor. Burada kader-i ilahinin hükmü cereyan ediyor. Nur talebeleri kitaba gerekli ilgiyi göstermiyor. Kitaplar satmayınca yayınevleri de kitap basmakta zorlanıyor. Bu durum yazarların motivasyonu da düşürüyor. Risaleye ayıracakları zamanı başka kitaplara ayırıyor. Her durumda kaybeden bizler oluyoruz. Okurlar bu tür kitaplara sahip çıkarsa yenileri yazılır. Bu kitaplar daha sonra belgesel filmlere, tiyatrolara, romanlara, hikayelere, şiirlere konu olacaktır inşallah. Mesela ben Kuzey Işıkları kitabımda bahsettiğim nur kahramanlarının belgeselini yapmak istiyorum. Rabbim imkânları oluştursun da tez zamanda arzularımız gerçekleşsin.
Okuyucu kitaplarına nasıl ulaşabilir?
İlgine teşekkür ederim. Yayınevinden, internet üzerinden ve kitapçılardan temin edilebilir. Sosyal medya veya telefonla bize ulaşırlarsa gönderebiliriz. Telefon: 05067155521, mustafaoral74@hotmail.com, https://www.youtube.com/channel/UCJ9LlkH-UddEtrA9SVzguBg
Ben teşekkür ederim. Yalnız bu kadar Üstadın yetiştirdiği abileri yazan bir kalemden Üstad hakkında bir kitap istemek de hakkımız diye düşünüyorum.
İnşallah, ben de arzu ediyorum.