Hz. İsa’nın öldürülmesiyle ilgili olarak Kur’an-ı Kerim'de şu iki ayet mevcuttur:
“Halbuki onu öldürmediler, onu (salbetmediler) asmadılar da. Onlara İsa gibi gösterildi. Aksine, Allah onu kendine yükseltmiştir." (Nisa, 157-158)
“Ey İsa, seni ancak ben öldüreceğim. (Yani, seni inkârcıların öldürmesinden koruyacağım. Ve seni kendi ecelinle öldüreceğim.) Seni kendime yükselteceğim. İnkârcılardan temiz kılacağım.” (Âl-i İmran, 3/55)
Bu iki ayet üzerinde tefsir alimlerinin yaptıkları farklı yorumlardan çıkan sonucu aktarmak istiyorum:
Birinci ayette Yahudilerin çarmıha gererek öldürdükleri şahsın Hz.İsa (as.) olmadığı, ona benzetilen bir başka kişiyi öldürdükleri açıkça beyan edilmektedir. Tefsir alimlerinin çoğunluğu, "onun öldürülmeyip Allah’a yükseltildiğinden" hareket ederek, Hz.İsa’nın bedeniyle birlikte dördüncü kat semada yaşadığını ifade etmişlerdir.
Bu noktada iki ayrı görüş ortaya konulmuş bulunuyor. Birisi, semaya yükseltilmesini müteakip ölümü tattığı, ikincisi ise kıyamete kadar bu hal üzere bekleyip kıyamete yakın tekrar yere ineceği ve bu inişten sonra öleceği.
Bu ikinci şıkkı akıllarına sığıştıramayanlar işi münakaşa ortamına çeker, bunun olamayacağını, yıldızlar aleminin çok ötesindeki dördüncü kat semada bir insanın canlı olarak kalamayacağını savunurlar. Bu noktada şunu söylemeden geçemeyeceğim:
Cenab-ı Hak insan ruhunu yerde iken de semalara yükseldiğinde de atmosfersiz yaşatır; yeme ve içmeye muhtaç olmaksızın hayatını devam ettirir. Ruh için ve melekler için koyduğu bu kanunu, Hz. İsa’nın semaya ref’edilen bedeni için de icra etse, buna kim ve hangi mantıkla karşı çıkabilir? Nitekim, tefsirlerde onun bedeninin “yeme, içme, şehvet ve sair alakalardan kurtarılmış olarak meleklerin karargâhı bir makama yükseltildiği” önemle vurgulanır.
İkinci ayette, gelecek zaman kullanılmıştır. Bu ayete göre de onun ölmüş olduğu kesin değildir, ancak kıyametten önce mutlaka ölümü tadacaktır. Bunun ne zaman vuku bulacağı ise ayette açıkça ifade edilmemiştir.
Azınlıkta kalan bazı tefsir alimleri de Hz. İsa’nın (as.) öldürüldüğünü ve semaya ref’ edildiğini ifade etmişlerdir. Ayette kesinlik olmadığına göre, bu konuda Kur’an'ın birinci tefsiri olan hadislere müracaat edilecektir. Sahih hadislerde Hz. İsa’nın yeryüzüne döneceği ve Hıristiyanlığı hurafelerden temizleyip İslam’a tabi kılacağı ifade edilmiştir.
Şu var ki, bu inişin keyfiyeti hakkında da yine iki ayrı görüş ortaya çıkmıştır. Birincisine göre, Hz. İsa (as.) bedeniyle beraber dünyaya dönerek görevini yapacak, sonra ruhu kabz edilerek ölümü tadacaktır. İkinci görüşe göre ise, onun ahir zamanda yer yüzüne inmesi, İslâmiyetle amel etmesi ve ümmetini teslis akidesinden kurtarıp tevhide davet etmesi ruhanî bir hadisedir, ruhun bir beden şeklinde temessülüdür ve manevi bir tasarruftur.
Her iki halde de, bu inişi herkes görecek değildir. Kendisi belki de bir din adamı görünümünde Hıristiyanlığı hurafelerden temizleyecek, yani İslam inancıyla buluşturacaktır. Her fani gibi o da sonunda ruhunu Rabbine teslim edecek ve diğer peygamberler gibi o da yeniden dirilmeyi ve mahşeri bekleyecektir.
Bilindiği gibi, Kur’an'ın bir kısım ayetleri muhkem, bir kısmı ise müteşabihtir.
Mesela, “O doğurmamış ve doğmamıştır.” (İhlas, 112/3), “Allah’ın çocuk edinmesi olur şey değildir.” (Meryem, 19/35), “Hiçbir şey onun misli gibi değildir.” (Şura, 42/11) ayetleri muhkemdir. Yani, kesin hüküm ifade ederler, bunlarda tevilin ve farklı yorumların yeri yoktur.
“Meryem oğlu İsa ancak Allah’ın elçisi ve kelimesidir. Onu Meryem’e ilka etmiştir ve Ondan bir ruhtur.” (Nisa, 4/171) ayeti ise müteşabihtir.
Hz. İsa’nın (as.) Allah’ın bir kelimesi olması, babasız bir şekilde doğrudan “Kün: Ol” emriyle yaratılmış olduğu şeklinde yorumlanmış ve keza “Ondan bir ruh olması” da bir teşrif, yani Allah’ın ruha bir iltifatı olarak kabul edilmiştir.
Nitekim, Enbiya suresinde, "Ona (Meryem’e) ruhumuzdan üflemiş, onu da oğlunu da alemler için bir mucize kılmıştık." buyrulur. Ayette geçen ‘ruhumuzdan’ ifadesinde de bir teşrif, bir iltifat söz konusudur. Cenabı Hak, "size denizimden balıklar, toprağımdan meyveler, güneşimden ziya ihsan ettim" buyursaydı, bu ifadeleri denize, toprağa ve güneşe bir iltifat olarak anlamamız gerekirdi. Ruhumuzdan ifadesi de “ruh denilen mahlukumuzdan” şeklinde anlaşılacaktır.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, “Muhakemat” adlı eserinde Müteşabih hadislerden “Ben ve kıyamet şu iki parmak gibiyiz.” hadisine yer verir ve şu önemli açıklamayı yapar:
“Şimdi bu hadis, üç kaziyeyi mutazammındır:
Birincisi: Bu kelam Peygamber’in kelamıdır…
İkincisi: Kelamın manayı muradı hak ve sadıktır… [Yani bu hadisle Allah Resulü (asm.) ne kastetmişte o mana doğrudur.]
Üçüncü kaziye: Bu kelamda murad budur. ... (Yani, bu hadiste kastedilen mana budur.)
Bu üçüncü kaziyede ihtilafat feveran ederler. … (Yani, farklı görüşler bu üçüncü maddede ortaya çıkar.)"
Konunun devamında, ilk iki şıkkın kabul edilmesi halinde üçüncü şıkta ortaya çıkan ve bir içtihada dayanan farklı görüşlerin insanı küfre götürmeyeceği ifade edilir. Ve sonunda bu kaziyenin ayetler için de geçerli olduğu vurgulanır.
Bu ölçüye göre, bir kişi, Hz. İsa’nın göğe yükseltilmesiyle ilgili ayetleri ve Onun tekrar yeryüzüne dönüp tevhit davasına hizmet edeceği yolundaki hadis-i şerifleri kabul etmekle birlikte, bu iki olayın da cismen değil, ruhen olabileceğine inansa, bu kişi ayet ve hadise karşı çıkmakla itham edilemez. Ancak kendisinin yanlış teviller yaptığı söylenebilir.
Peygamberimiz (asm), son peygamber olduğuna göre Hz. İsa’nın yer yüzüne inişi “risalet” yani peygamberlik yönüyle değil, “velayet” cihetiyle olacaktır. Bilindiği gibi her peygamber Allah’ın kulu ve elçisidir. Onların kulluk yönleri velayet, hak ve hakikati insanlara tebliğ etme görevleri ise risalet cihetleridir.
Kaldı ki, bu iniş herkesçe görülüp bilinecek bir olay da değildir. Ancak İslam’ın tevhit inancını kendilerine tebliğ ettiği belli sayıda kişiler onun Hz. İsa (as.) olduğunu bileceklerdir.
Konunun önemli bir yönü de şudur: Bu asrın yapısı ancak böyle bir gelişe uygundur. Allah, Hakîm’dir. Hikmeti gereğince Hz. İsa’yı (as.) peygamberlerin en mükerremi olan Hz. Muhammed (asm.)’e bu şekilde manen ümmet edecek, İslamiyet’e Onun (asm) maiyetinde hizmet ettirecektir.