Peygamberlerin hayatlarından ve kıssalarından alacağımız dersler vardır. Kuran her asra baktığı gibi günümüze de bakmakta ve ders vermektedir. Bu derslerin bir veçhesi de peygamberlerin hayatıdır. Peygamberlerin hayatları ve yaşadıkları hadiseler sadece o asra bakmayıp kıyamete kadar her asra ve zamana hitap etmektedir. Risale-i Nurlar da hem peygamber kıssalarından hem de mucizelerinden dersler çıkararak bu asrımızda o kıssalara ve mucizelere nasıl bakacağımızı ve ders alacağımızı göstermektedir. Bu manada Hz.Lut (as)un hayatından da alacağımız dersler olmalıdır.
Hz. Lut (as) Hz. İbrahim'in kardeşi Harran'ın oğludur. Hz.Lut Dedom bölgesine giderek daha sonra bu kavme yani "Sedomlulara" peygamber oldu. Ancak Sedomlular çok ahlaksız ve edepsiz bir kavim idi. İşte böyle bir kavme Yüce Allah Hz. Lut'u peygamber olarak görevlendirmiş ve Hz. Lut vazifeye başlamıştı. Ancak kavmi karşısında çok kötü teklifler ve fiiller ile karşılaşıyor ve zaman zaman zor anlar da yaşıyordu. Çünkü bu kavmin işledikleri fiilleri yeryüzünde başka bir kavim o zamana kadar işlememişti.
Hz. Lut (as) bu durum karşısında bütün gayreti ile ihtarını yapıyor ve diğer kavimlerin başına gelen helaketleri hatırlatıyor ve daha büyük bir azaptan onları haberdar ediyor bu fillerini terk etmelerini istiyordu. Ancak ne çare! Bu kavim daha da ileri gidiyor o çirkin fillerini yapmakta utanmadıkları gibi bir de Hz. Lut'a misafir olarak gelen geçlere de musallat oluyorlardı. Hz. Lut ise bu arada çok sıkıntı çekiyor ve misafirlerine zarar gelir endişesi ile zorlanıyordu. Ve korktuğu başına geliyordu.
Bu korktuğuna sebep olan ise karısı idi. Sedomlulara Hz. Lut'un üç genç misafiri olduğunu söyledi.
Demek ki fitne o kadar dehşetli idi ki bir peygamberin hanımı dahi en önemli olan sadakatini kaybetmiş ve eşinin aslında melek olan misafirlerini azgın bir kavme haber vererek eşinin zor durumda kalmasına vesile olmuştu.
İşte aile hayatının böyle bir fitne ile bozulması sırrıyla ta o zamandan bu günümüze bakan hikmetli sırları görüyoruz. Bazen oluyor ki eşler dahi sadakatini kaybediyor ve eşine en büyük zulmü ve sıkıntıyı yaşatabiliyor. Rivayette var ki, Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz. "
Yine Risale-i Nurlardan bir haşiyede şu ifadeler çok enteresandır. Nasılki bir zaman terbiye-i İslâmiyeye muhâlif gizli komiteler, gençleri ifsât etmeye çalıştıkları gibi; şimdi de, bîçâre kadınları yoldan çıkarmak için bâzı dinsiz ve gizli komiteler çalışıyorlar.
Arıca Kastamonu Lahikasındaki gelen mesele de çok ibretlidir.
Bazı mütedeyyin zatların, dünyadâr haremleri yüzünden ziyade sıkıntı çekmeleri nedendir? Bu havalide bu nevi hadiseler çoktur.
O mütedeyyin zatlar, diyanetlerin muktezası böyle serbestiyet-i nisvan zamanında öyle serbest kadınların vasıtasıyla dünyaya girişmeleri hatalarından, o kadınların eliyle tokat yemelerine kader müsaade etti.
Daha sonra ise gelen melekler Hz.Lut'a gelecek olan helaketi haber veriyorlar ve o gün gelmeden önce Sedomlular çok büyük kuraklık yaşıyorlar. Hz. Luta yüce Allah kendisine iman edenleri yanına alarak o beldeyi terk etmesini söyler. Ufukta ise sanki yağmur bulutları görünür olmuş ve Sedomlular yağmur gelecek diye seviniyorlardır.
Esasında azap yaklaşıyor ve bunu Hz. Lut biliyordu ancak gaflette olan Sedomlular başlarına geleceği bilmiyor hatta sevinç çığlıkları atıyorlardır.
Şehri terk ederken Yüce Allahın çok hikmetli dört emri var Hz. Lut'a; İşte burada çok ince sırlar var.
*Geceleyin gitmesi: Çünkü kavmin haberi olmadan o beldeden çıkması gerekiyordu. Gündüz çıksa azgın kavmin ona eziyet etme ihtimali vardı. Bu nedenle de Allah Hz. Lut (as)'ın ona iman edenlerle gece yolculuğa çıkması emredildi.
*Yola çıkarken kendine tabi olanların arkasında gitmesi: Çünkü Hz. Lut kendisi ileride gitse, ehlinin arkada ne olduğunu merak ederek geriye bakma ihtimali vardı. Ayrıca arkadakiler azabın kendilerine de yetişeceğinden korkabilirlerdi. Bu iki endişenin izale edilmesi için kavminin arkasından gitmesi emredildi. Ayrıca Hz. Lut'un vazifesi kendisine tabi olanları himaye etmesi idi. Bu himaye ise arkadan gitmeyi ve gözetlemeyi icab ediyordu.
*Kimsenin geri dönüp bakmaması: Hz.Lut (as) ile birlikte o beldeyi terk edenlerin o beldede akraba ve hısımları vardı. Ayrıca malları, kıymetli eşyaları da geride kalmıştı. Hatta bazılarının evlatları geride idi. Hem o beldede ömürleri geçmiş ve hatıraları vardı. Yerleri ve yurtları orası idi. Bahçeleri, bağları geride idi. Bu nedenle de geriye karşı bir sevgi ve muhabbet duygusu olabilirdi.
Geri dönüp baksalar, helak olan zalimlere acımak gibi, Allah rızasına muhalif bir halet yaşayabilirlerdi. Gerideki mallarına, evlatlarına ve akrabalarına acımak ve aldanmak hali olabilirdi. Hatta Hz.Lut'un hanımı dahi geride kalmıştı. Onun için kendilerine arkaya bakmamaları emredildi. Bu bir emir idi ve onların imtihanı idi. Emre itaat ise Allaha kulluğun zaruri bir gereği idi, onlarda hep birlikte geriye bakmayarak bu emre riayet ettiler. Ne mutlu onlara ve onlara benzemeye çalışanlara.
Helak ve azaba müstahak olanlara acımak, rahmet ve hikmet-i ilahiyeye itiraz olduğundan onlara şefkat ve merhamet ise onların haline ve davranışlarına rıza olduğundan Allah geri bakmamayı ve onlara acıyıp merhamet edilmemesini ihsas eden geri bakılmamasını emretmiştir. Yoksa o zulme ve zalime acımak aynı cezaya müstahak olmayı icap ederdi.
*Allah'ın emrettiği cihete gidilmesi: Allahın emrettiği cihete gederek, azabın şümulünden çıkmak. Bu emri aldıktan sonra derhal emre amade olarak hep birlikte emredilen cihete gitmeye başladılar.
Evet, Hz.Lut (as)un hayatından günümüze düşen önemli dersler olmalıdır. Dünya zevkleri, haram lezzetler ve şefkat kahramanı olan cins-i latiflerin eşlerine olan sadakatlerini kaybederek ebedi arkadaşlarını kaybetmeleri önemli derslerdir.
Muhakkak ki insan çok zalimdir. " ayeti hem Hz.Hud(as)ın hem de bu zamanımızın insanlarının halini ne kadar güzel tarif ediyor.