Bugünlerde en çok üzüldüğüm şeylerden birisi de; mürşidlerinin külliyat içerisinde defalarca vurgu yapmasına rağmen, Ehl-i Sünnet olduğunu belirtmesine rağmen veya istikametli olanın Ehl-i Sünnet cadde-i kübrası olduğunu ifade etmesine rağmen, kimi nurcu kardeşlerimin Ehl-i Sünnet'ten farklı görüşlere sahip olabilmesidir. (Hatta 'Ehl-i Sünnet kalıpçılığı' gibi meş'um ifadelerle fırka-i nâciyeyi eleştirebilmeleridir.) Sorun sadece 'sahip olabilmeleri' de değildir üstelik. Bunu Üstad'a da dayatabilmeleridir.
Okuyanlar hatırlayacaklar: Geçenlerde bir yazım vesilesiyle Muaviye radyallahu anha bakışımızı da bir parça konuşmuş olduk. (Yine Risalehaber'de yayınlanan Bekir Berk abi konulu metnimin yorumlarına bakanlar aydınlanacaktır.) Ne gördük peki orada? Bazı nurcu kardeşlerimiz, nasıl yapmışlarsa yapmışlar, Muaviye radyallahu anhın 'radyallahu anh' duasına layık olmadığına dair çıkarımlarda bulunmuşlar. Neye dayanıyorlar peki? Bediüzzaman'ın sahabe arasındaki ihtilaflara dair yazdığı birkaç metne. Peki o metinlerde hakikaten Muaviye radyallahu anhın 'radyallahu anh' denilmeye seza olmadığı mı söyleniyor? Hâşâ! Böyle hiçbir beyan yok. Hiçbir metin böyle birşey söylemiyor. Fakat hayatı okumayı siyaset, siyaseti okumayı da demokrasi çerçevesine sıkıştıranlar, hilafetin saltanata dönüşüm süreci üzerinden uçuyorlar da uçuyorlar. Kimbilir: Belki demokrasiyi itikatlarından da fazla önemsiyorlar. Allah böyle birşeye kapılmaktan cümlemizi muhafaza eylesin. Âmin.
Ben bu yazıda dayandıkları metinlerin ne kadar onların 'arzularını' söylediğini irdelemeyeceğim. (Bunu belki başka bir yazıda yapacağım.) Fakat Risale-i Nur'da bizzat kendisinin de Hz. Muaviye hakkında 'radyallahu anh' ifadesini kullandığı sabit olan Üstad'ın bir mürşidine uzanacağım. Kimdir bu mürşid? Müceddid-i Elf-i Sânî İmam-ı Rabbanî rahmetullahi aleyh.
Bu arkadaşlar, bizim sözlerimizi (yaşımız gibi) belki küçük görürler, fakat herhalde İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin adı anılınca ceketlerini ilikleyecekleri gelir. Nihayetinde zikredilen kişi Bediüzzaman'daki kıymeti bilinen birisidir. Gerçi avukatlık nefsin elini tutunca insan her aşırılığa savrulur. Lakin bize düşen yine de hakikati beyan etmektir. Yani, tebliğ bizim görevimizdir, hidayet ise Allah'tandır. Allah kalbimizi istikametine çevirsin.
Bendeki nüshaya göre 251. Mektub'da, Mevlana Muhammed Eşref'e 'sahabe arasındaki ihtilaflara nasıl bakılması gerektiğini' anlatan İmam-ı Rabbanî Hazretleri, 'Muaviye radyallahu ahna nasıl bakılması gerektiği' noktasında da kıymetli şeyler söylüyor. Bu zeminde yaşanacak sapmaların nerelere gidebileceğine dair talebesini uyarıyor. Elhamdülillah. Hepsini alıntılamayacağım. Çünkü uzundur. Ancak parça parça aktarmalar yaparak mevzuun o büyük İmam'ın gözünde ne kadar ehemmiyetli olduğunu nazarlarınıza vereceğim. İçeriği ilgisini çekenler (yukarıda numarasını da verdiğim) mektubu elbette bulup okuyabilirler:
"Ashab-ı Kiram 'aleyhimürrıdvan' arasında olan muharebeleri iyi sebeplerden, güzel düşüncelerden ileri geldi bilmek; dünyalık için, menfaat için bilmemek lazımdır. Çünkü onların ayrılığı içtihad ve te'vil ayrılığı idi. Heva ve hevesten doğan ayrılık değildi. Ehl-i Sünnet âlimleri hep böyle söylüyor. (...) Hz. Muaviye radyallahu anh için nasıl zalim denilebilir? Onun Allahu Teala'nın emirlerini ve müslümanların haklarını gözetmekte âdil bir halife olduğunu es-Sevaikü'l-Muhrika'sında allame İbn-i Hacer-i Mekkî yazıyor. (...) Böyle sözleri Yezid için söyleseler yeridir. Fakat Muaviye radyallahu anh için söylemek çok çirkin olur. Peygamberimiz aleyhissalatuvesselamın Hz. Muaviye'ye hayır dualar ettiği hadis âlimlerinin hepsi söylüyor. Onun duasının kabul olunacağı ise şüphesizdir. (...) İmam-ı Malik rahmetullahi aleyh tebe-i tabiîndendir. Hz. Muaviye radyallahu anhın asrında yaşamıştır. İşte o büyük âlim (eğer kemallerine inanmasa) 'Muaviye ve Amr b. Âs'a sövenleri öldürünüz!' der mi idi? Demek ki ona sövmeyi büyük günahlardan saymıştır. (...) İyi düşünmek lazımdır ki: Hz. Muaviye bu işlerde yalnız başına değildi. Ashab-ı Kiram'ın hemen hemen yarısı onunla beraberdi. Eğer Hz. Emîr (Hz. Ali) radyallahu anhla muharebe edenlere kâfir/fasık denilirse din-i İslam'ın yarısı yıkılır. O halde ancak din-i İslam'ı yıkmak isteyenler onları kötüler."
Uzatmayayım. Zira daha sarsıcı birçok ifade bu mektupta bulunmakta. Hatta İmam-ı Rabbanî rahmetullahi aleyh başka birçok âlimden delil getirerek de Muaviye radyallahu anha karşı soğukluk hissedenleri uyarıyor. "Aman, sakın, zihnar!" diyor. Allah ondan razı olsun.
El-Hak, Bediüzzaman'ın duruşu da böyledir, fakat kanaatimce bu noktada kimi nurcular bir parça operasyona maruz kalıyorlar. Mahallelerini şaşırıyorlar. Bu operasyonun ardında şia da olabilir (çünkü onlar mesleklerini bu husumet üzerine bina ederler) modernistler de olabilir (çünkü onlar da sahabeye hürmeti kırmayı severler). Her şekilde bu bir operasyondur. Yerli bir düşünüş/inanış değildir.
Biz Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat olarak sahabeyi birbirinden ayırmamayı mesleğimiz bilmişiz. Hep bunun üzerine yaşamışız. Şimdi duruşumuzu bozmak/parçalamak isteyenlere, hep düşman demek olmasa da, 'aptal dost' denmeye de sezadırlar. Zira dine verdikleri zararın farkında değildirler. Allah onların kalplerini istikamete çevirsin. Âmin.