Risale Haber-Haber Merkezi
Risale-i Nur Külliyatı'ndan On Dokuzuncu Söz Risâlet-i Ahmediyeye dâirdir...
ÜÇÜNCÜ REŞHA:
Eğer istersen gel, Asr-ı Saadete, Cezîretü'l-Araba gideriz. Hayalen olsun onu vazife başında görüp ziyâret ederiz.
İşte bak:
Hüsn-ü sîret ve cemâl-i sûret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki,
elinde mu'ciznümâ bir kitap,
lisânında hakâikâşinâ bir hitâb,
bütün benîâdem'e, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudâta karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor.
Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acîbânesini hall ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını feth ve keşfederek, bütün mevcudâttan sorulan, bütün ukûlü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş suâl-i azîm olan
Necisin?
Nereden geliyorsun?
Nereye gidiyorsun? suâllerine muknî, makbul cevap verir.
SÖZLÜK:
CEZÎRETÜ'L-ARAP : Arap Yarımadası.
HÜSN-Ü SÎRET : Hâl, gidiş, hareket ve ahlâk güzelliği, iç güzellik.
CEMÂL-İ SÛRET : Görünüş güzelliği, şekil güzelliği.
MU'CİZNÜMÂ : Mu'cizeli, mu'cize gösteren.
HAKAİK-ÂŞİNA : Gerçekleri bilen.
BENÎÂDEM : İnsanoğlu, âdemoğlu; insanlık âlemi.
HUTBE-İ EZELÎ : Ezelî hutbe. Kur'ân- ı Kerim.
SIRR-I HİLKAT-İ ÂLEM : Alemin yaratılış sırrı.
MUAMMÂ-İ ACÎBÂNE : Hayret verici, anlaşılmaz ve bilinmeyen iş.
HALL : Çözme, hâlini arz etme, çözülme, karışık bir meselenin içinden çıkma.
ŞERH : Açıklama, izah etme.
TILSIM-I MUĞLAK : Anlaşılması zor, kapalı gizli şey.
MEVCUDÂT : Yaratılmış olan, mevcut olan şeyler; varlıklar.
UKÛL : Akıllar.
MÜŞKÜL : Zor, güç.
SUAL-İ AZÎM : Büyük soru.
MUKNÎ : İknâ eden, inandıran, kâfi derecede izah ve ispat eden.