İstanbul’da verdiğim konferansların birinden sonra sordular:
-Hocam, herkes, “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun. (Bana uyun) ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” meâlindeki âyeti okuyor, ama bu uyma nerde, nasıl, hangi konularda olacaktır, meselesini kimse pek açıklamıyor. Sizce bu ittiba yani Allah’ın Rasûlüne uyma nerde olacaktır, açıklar mısınız?
Bu soruyu soranlara verdiğim cevabı bu gün siz değerli okurlarımla da paylaşmak istiyorum. Muhatabım öncelikle nefsimdir.
Allah’ın Rasûlü’ne uyma hayatın her alanında olacaktır. Kullukta, tebliğde, imamlıkta, eğitimde, siyasette, ticarette, sanatta, memurlukta, işcilikte, işverenlikte, aile reisliğinde, ailenin bir ferdi olmakta, karada, havada, denizde, yurt içinde ve yurt dışında her yerde ve her zaman olacaktır. Bu mümkün mü? Mümkün. Allah Teala bize öyle bir peygamber göndermiştir ki ölçü alamayacağımız, benzeşemeyeceğimiz hiçbir alanı yoktur. Allah boşuna mı yeminle söylüyor:
“Andolsun! Allah’ın Resûlü’nde sizin için (uyulacak) güzel bir örnek vardır.”
Tebliğ makamında olanlar, tebliğin ölçülerini Allah Resûlü’nden almalı ve baş ucuna asmalıdır. İmamlar imamlığın, eğitimciler eğitimin, siyasetçiler siyasetin, ticaretciler ticaretin, sanatcılar ve sanatkârlar sanatın, işçiler ve işverenler, iş alan ve işveren olmanın, başkanlar başkanlığın, yöneticiler yönetimin, edipler edebin, memur olanlar memurluğun ölçülerini ve ahlakını Ondan almalı ve Ona uymalıdırlar.
“Müslümanım” diyorsanız, hangi meslekte olursanız olun, size bakan sizde Hz. Peygamber’in izlerini ve yansımalarını görebilmelidir. Mesela:
1-Hz. Peygamber’in kazaya kalmış, vaktinde kılınmamış, geç kalmış, huşusuz, ta’dil-i erkânsız ve cemaatsiz kılınmış namazı yoktu. Onun ümmeti olan bir Müslüman olarak bizim de kazaya kalan, vaktinde kılınmayan, geç kalan, cemaatsiz, huşusuz ve ta’dil-i erkânsız kılınan bir namazımız olmamalı.
2-Hz. Peygamber, içkinin damlasını dahi ağzına koymamış, onun soyunda, hayatında zina yok, kumar yok. Asla putlara eğilmemiş. Yalan yok, gıybet yok, sözünden dönme yok, emanete hıyanet yok, hain bakış yok. Hz Peygamber’in hayatında ne varsa, Ona inanmış bir Müslüman olarak bizim hayatımızda da o olmalı, Onun hayatında olmayan bizim hayatımızda da olmamalıdır
3-Hz. Peygamber güzel ahlaklı idi. Kimseyi ezmedi, üzmedi. Fedakârdı. Ümmetinden borçlu ölenin borcunu ödemeyi üstleniyor, geriye mal bırakmışsa onu, varislerine bırakıyordu. Vefakârdı, Hakk’ın ve halkın iyiliklerini unutmuyordu. Cefakârdı, saldırılara maruz kalıyordu, intikam almaya kalkmıyor, kimseye beddua etmiyordu. Cömertti, cömertliğinden elindeki ve avucundakini dağıtırdı, aç kalırdı, açlığını bastırmak için karnına taş bağlardı. Temizdi, temizliği imandan sayıyordu. Halimdi, selimdi. Yumuşak sözlü, tatlı dilli idi. Hakperestti, adildi, şefkatli, merhametli idi. İyilikleri unutmaz, kötülükleri unutur, affederdi. Sabırlı, alçak gönüllü, iffetli, doğru ve güvenilir idi. Her Müslüman düşünmeli: Ben Hz. Peygamber’in (s.a.v) bu güzelliklerinden ve özelliklerinden payıma düşeni almış mıyım? Bir ümmet olarak Ona yakışmış ve uymuş muyum?
Vefayı Vefiyy’den, affediciliği Afuvv’dan, rahmeti Rahim’den, re’feti Raûf’dan, adaleti, Adl’den, sabrı Sabûr’dan, cömertliği Cevad-ı Mutlak’tan, eğitimi Rabb-i Rahîm’den, temizliği Tahir, Mutahhir ve Kuddüs’ten kısaca övülen eşsiz güzel ahlakı Esma-i Hüsnâ’nın tamamından Allah’tan aldı. Allah’ın güzel isim ve sıfatlarıyla donandı, doyulmaz, kıyılmaz, eskimez, unutulmaz bir sevgili oldu. Hem de âlemlerin sevgilisi oldu.
AVRUPA’DA PAPAZLARA DEDİM
Avrupa’da, papazlara dedim: Eğer siz, Hz. Muhammed’i (s.a.v) tanıma fırsatını kendinize verseniz, biz Müslümanlardan daha çok Ona sahip çıkarsınız.
Benim bu sözümün üzerine Papazlardan biri şöyle dedi: “Kardeşim, sizin o güzel Peygamberinize biz inanacağız. Fakat o güzel Peygamberinizi temsil eden, ahlakıyla onu yansıtan Müslüman arıyoruz. Onu bulmakta zorlanıyoruz.”
Papazın bu sözünden sonra Üstad-ı Muhterem’in şu tesbitine bir kere daha hayran oldum. Diyor ki: Eğer biz Müslümanlar, İslam ahlakını işlerimizle, sözlerimizle ve ahlakımızla gösterebilseydik, diğer dinlerin mensupları saf saf, cemaat cemaat İslamiyete gireceklerdi.
Vefanız yoksa, affediciliğiniz yoksa, merhametiniz yoksa, adaletiniz yoksa, sabrınız yoksa, cömertliğiniz yoksa, edepli ve takvalı bir eğitiminiz yoksa, sadakatiniz ve istikametiniz, teslimiyet ve dürüstlüğünüz yoksa, edebiniz ve utanma duygunuz yoksa, fedakârlığınız yoksa, kendiniz için istediklerinizi başkaları için de istemiyorsanız; kısaca Onun ahlakına benzer güzel bir ahlakınız yoksa Onu seviyorum, demenin; Ona uymaktan bahsetmenin bir anlamı kalır mı?
O, müminlere rahmetti. Müminler onunla hidayete kavuştu. Münafıklara rahmetti; münafıklar onunla güven buldu, öldürülmekten kurtuldular. Kâfirlere rahmetti, Onun hürmetine kâfirlerin cezası sonraya ve ahrete bırakıldı.
4-Hz. Peygamber’de hilmin yani yumuşak huyluluğun kemali ile beraber, şecaatin yani yiğitliğin kemali vardı. İki hasletin de eşit bir şekilde bir insanda bulunması kolay değildir. Alçak gönüllülükle beraber, kahramanlığın kemali vardı. Tutumluluğun kemali ile beraber cömertliğin kemali vardı. Vakarın kemali ile beraber hayanın kemali vardı. Şefkatin kemali ile beraber, Allah için kızmanın kemali vardı. Affetmenin kemali ile beraber, izzet-i nefsin kemali vardı. Tevekkül ve teslimiyetin kemali ile beraber, çalışmanın kemali vardı. Bunların hepsinin -birbirinin derecesini azaltmadan- Peygamberimizde toplanması mucizelerin mu’cizesi idi. Elbette hiç kimse böyle bir mucize adam olamaz; ama her Müslüman ona benzemede, onun ahlakını yaşamada elinden gelen bütün gayretini sarf etmelidir. Onun gibi olamamanın da ıstırabını çekmelidir. Allah’tan af ve mağfiret istemelidir.
5-Onun (s.a.v) ümmetinden olan herkes, kendisindeki özellik, güzellik ve nimetlerin, edep, cemal, kemal, maharet, kabiliyet gibi haslet ve hususiyetlerin asıl sahibinin Allah olduğunu itiraf etmeli, Hz. Peygamber gibi “beni Rabbim terbiye etti. Bu nimetleri bana O verdi. Bu güzellikleri bana O kazandırdı.” diyerek itirafını dile getirmelidir.
6-İbadet edenler ibadetin, dua edenler, duanın, zikredenler zikrin, infak edenler infakın, kahramanlar kahramanlığın edep ve adabını Rasûlullah’a sormalı, Ondan almalı ve Ona uymalıdır.
7-Adalette ve şefkatte ittiba. Hüküm verme makamında olanlar, ölçüyü ondan almazlarsa hükümleri zulmü netice verebilir. Şefkatte ölçüyü ondan almayanlar, merhametsizlik yapmış olabilir. Mesela çocuğu istiyor diye babanın çocuğuna içki ve sigara alması veya gençtir gençliğini yaşasın, diyerek sü-i istimallerine göz yumması, sabah namazında çocuğu rahatsız olmasın diye, annenin, çocuğunun, üstüne yorganı çekmesi. Bunlar, sünnete aykırı davranışlar. Kaş yapayım derken göz çıkarmalar.
8-Peygamberimizin adaleti, yakınlarını kayırmadı, şefkati düşmanlarını dışlamadı. Şimdi kendi dünyamıza dönelim ve soralım: Biz bu ahlakın neresindeyiz?
9-Allah’ın kurallarının çiğnenmesine izin vermedi, fakat şahsına yapılan kötülükleri unuttu. Bu hususlarda biz, ona uymanın neresindeyiz?
10-Dünyada iken cennetle müjdelenmiş adam yetiştirdi. Telebelerinin hepsi müctehiddi. Asla yalan söylemezlerdi. Talebeleri de kendisine benzedi. Kötülüklere, kötü alışkanlıklara ve uyuşturucuya toptan pados dediler. Eğitimi karma değildi. Onun öğrencilerinden şirk, küfür, cinayet, alkol ve zina cürümlerine tenezzül eden olmadı. Biz, Onun getirdiği hayat tarzının neresindeyiz?
11-Bütün iyiler, vicdanı bozulmamış bütün kötüler Onun iyi ve güvenilir olduğunda ittifak etti.
12-O bir müsbet inkılapçı idi. Kötüyü kaldırdı, iyiyi koydu. Zulmü kaldırdı, adaleti koydu.
13-O, ibtida ile intihayı birleştirdi. Yani ilk söylediği söz, son söylediği söz oldu. Ne söylediyse o eskimedi. Koyduğu kurallar, kemalin zirvesindeydi. Söyledikleri zamanla tekâmüle ihtiyaç bırakmayacak kadar taze idi, hep taze kaldı. O bir baharistandı. Bahar mevsiminde dünyaya geldi. Bahar gibi ömrü kısa oldu, ama gönüllerde hep bahar gibi yeni ve güzel kaldı.
Makalemizin başındaki sorunun içinde geçen ayet, okunduğu ve anlatıldığı kadar anlaşılsaydı, anlaşıldığı kadar da uygulansaydı; bizim asrımız da O Şanlı Peygamber’in (s.a.v) asrı gibi, saadet asrı olurdu; bırakın ülkemizi dünyada dahi anarşi ve terör diye bir şey kalmazdı.
Sonsuz salat ve selam olsun Ona ve Onun izinden gidenlere.
1- Al-i İmran, 3/ 31
2- Ahzab, 33 / 21