Prof. Dr. Erol Göka ile ramazan söyleşisi...
- Erol Hocam Sizce, nedir Ramazan, yahut ne değildir?
İftar ve sahurlarda mahallemizdeki cami ve çevresindeki meydanda çocuklar, cemaat... Çocukluktaki dini duygunun, dayanışma ruh halinin saflığı ve sonraki yıllarda dünya dertlerinin araya girmesiyle ortaya çıkan kirlenmeler... Ramazan, bazı zamanların kutsal olduğu, olması gerektiğinin, kutsal zamanlarda da dünya işlerinden belli ölçülerde el-etek çekmek gerektiğinin, öte-dünyayı, kendi ahlaki-manevi tarihimizi, bizim dışımızdaki insanları düşünmek lazım geldiğinin açık ispatıdır bence. Namazda da bu ispat vardır ama süre kısa olduğu için bazıları anlamayabilir...
- Oruç tutmak, salt yemekten ve içmekten uzak durmak mıdır?
Öyle sananlar, ne ağır bir aldanma içindedirler! Mühim olan Yaratıcı’mızla bir biçimde bağlantı kurma ve bu bağlantıdan daha insanlaşarak çıkma meselesidir. Allah’ın bizim açlığımıza, susuzluğumuza neye ihtiyacı olsun, ihtiyaç sahibi olan biziz. Bu dünyanın ötesinde başka ve hakiki bir dünya olduğunun bilincine tam anlamıyla varabilmek için, dünyaya olan angajmanlarımızı (ki yeme içme, hırsla kazanç için çalışma, başkalarından ziyade kendimizi düşünme bunlardandır) bir ibadet ruhuyla gevşetmemiz, Uhrevi olanın bu boşluktan daha çok içeri girmesini sağlamamız lazım...
- Sizce Ramazanla birlikte özellikle de ‘yardımlaşma’ olgusunun belirgin bir biçimde öne çıkmasının sebebi nedir?
Kutsal zamanlar, bu koca âlemde okyanusta zerre bile olamadığımızın, kendine tapınmaya hep hazır olan nefsaniyetimizin kırılması gerektiğini anlamamız için bize sunulmuş ikramlardır.
- Oruç tutmanın ‘bilimsel’ olarak da ‘çok iyi’ ve ‘çok yararlı’ olduğu yönündeki yaklaşımları nasıl karşılıyorsunuz?
Bu tür laflar, sözler, söylemler beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Dini, hele hele ibadeti bilimle açıklama, meşrulaştırma girişimlerinden hiç hazzetmiyorum. Bu tür girişimleri, iyilik olsun diye hadis uydurma gibi safça yapılan şeyler olarak görüyorum. Aksi halde dini bilimin arkasına takmak olur ki, Allah korusun... Bilim felsefesiyle bir miktar ilgilenirseniz, bilimin yanlışlanma ilkesi üzerine bina olduğunu görürsünüz. Bilimin önemi, şeyler arasında maddi bağlantıları nispeten sağlam bir yöntembilgisiyle göstermeye çalışmasındandır hepsi o kadar.
- İlk orucunuzun sizin için anlamı neydi? O günü nasıl tamamlamıştınız?
Anamdan babamdan öte bir Yaratıcım olduğunu, tüm insanların saygıyla ona bağlandıklarını ve itaat ettiklerini çok net anladığımı sanıyorum. İnsanlaşmıştım, onlar da bana “aferin” diyor, kervanlarına asıl şimdi katıldığımı bildiriyorlardı. Mahalle takımında beş gol atsam ve takımı galip getirsem bile böyle bir keyif almam, kendimi bu kadar başarılı ve gururlu hissetmem imkansızdı. İlk orucum, insan olma yolundaki ilk gerçek zaferimdi.
- Bir Ramazan hatıranız?
İlkokula galiba başlamamıştım, amcamın oğlu (şimdi Kanada’da büyük iş adamı) Mahmut ağabeyim gel seni sinemaya götüreyim dedi, izin alıp yola koyulduk. Yoksulduk, Mahmut abimler daha iyi durumdaydı. Hayatımda hiç çilek yememiş olabilirdim. Mahmut abim, seyyar satıcıdan kendisine ve bana birer külah çilek satın aldı. Ben iştahla yemeye koyuldum ve çileğe bayıldım. Mahmut abim, tam ilk çileği ağzına atacaktı ki, oruç olduğunu hatırladı ve kendi çilek külahını da bana verdi. Ramazan ayı bana ilk büyük hediyesini böylece vermişti... Ramazan ayı ve eğlenceyi medya hep birlikteymiş gibi sunmasına rağmen, ben ve tanıdığım hiçbir Müslüman’ı vur patlasın çal oynasın ruh hali içinde gözlemlemedim.
- Elektriğin olmadığı zamanlarda ‘mahya’ muhteşem bir sanat eseri olarak arz-ı endam ederdi Ramazanlarda. Bir mahya yazma imkânı verilseydi, ne yazardınız?
Mahyalık iki cümlem var bu Ramazan için: “İnsan olmak ne güzel!” ve “hepimiz ölecek yaştayız!”
- ‘Nerede o eski Ramazanlar!’ Sahi sorun nerededir? Zamanda mı yoksa, zamanla birlikte değişen algılarda mı?
Öyle sanıyorum ki, insanlar her tarihsel dönemde eski Ramazanları aradı, bunun sebebi nostalji hissiyatımızın evrenselliğiyle alakalı olsa gerek. Çocukluğumuzdaki safiyaneliği, yaşlandıkça fark etmemizle ilgili gibi. Baksanıza bütün içtenliğimle Ramazan dendiğinde çocukluğumun aklıma geldiğini itiraf ettim. Öyle sanıyorum ki insanların büyük çoğunluğunda böyle oluyor. Geçmiş her türlü özlemimizin kaynağıdır!
Star