Bismillahirrahmanirrahim
İKİNCİ NÜKTE
İbadetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp kemâl-i Rububiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.
Yani, Rububiyetin saltanatı, nasıl ki ubûdiyeti ve itaati ister. Rububiyetin kudsiyeti, paklığı dahi ister ki, abd, kendi kusurunu görüp, istiğfar ile ve Rabbini bütün nekaisten pak ve müberra ve ehl-i dalâletin efkâr-ı batılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusurâtından mukaddes ve muarra olduğunu, tesbih ile, Sübhanallah ile ilân etsin.
Hem de Rububiyetin kemâl-i kudreti dahi ister ki, abd, kendi zaafını ve mahlûkatın aczini görmekle, kudret-i Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde Allahu ekber deyip, huzû ile rükûa gidip, Ona iltica ve tevekkül etsin.
Hem Rububiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki, abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlûkatın fakr ve ihtiyâcâtını sual ve dua lisanıyla izhar ve Rabbinin ihsan ve in’âmâtını şükür ve senâ ile ve Elhamdülillâh ile ilân etsin.
Demek, namazın ef’âl ve akvâli bu mânâları tazammun ediyor ve bunlar için taraf-ı İlâhîden vaz edilmişler. (Sözler, 9. Söz)
Bediüzzaman Said Nursi
LÜGAT:
abd : kul
acz : güçsüzlük
Allahu ekber : “Allah en büyüktür”
azamet-i âsar : eserlerin büyüklüğü
cemâl : sonsuz güzellik
dergâh-ı İlâhî : Cenab-ı Allah’ın rahmet kapısı
dua : yalvarma, yakarma
efkâr-ı bâtıla : asılsız, boş düşünceler
ehl-i dalâlet : hak yoldan sapmış, inançsız kimseler
Elhamdü lillâh : “her türlü teşekkür ve övgü Allah’a aittir”
ezkâr : zikirler
fakr : fakirlik, ihtiyaç hali
hamd : şükür ve övgü
harekât : hareketler
hazine-i rahmet : Allah’ın rahmet hazinesi
huzû : Allah’ın büyüklüğünü düşünerek boyun eğme
hülâsa : esas, öz
ihsan : iyilik, bağış
ihtiyâcât : ihtiyaçlar
iltica : sığınma
in’âmat : nimetler
istiğfar : bağışlanma dileme
istihsan : beğenme, güzel bulma
izhar : gösterme
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kelimât-ı mübâreke : mübarek kelimeler, sözler
kemâl-i kudret : kudretin mükemmelliği
kemâl-i Rubûbiyet : Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının mükemmelliği
kudret-i Samedâniye : herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın kudreti
kudsiyet : kusur ve noksandan uzak oluş, kutsallık
kusurât : kusurlar
lisanen : dille
mahlûkat : yaratıklar
muâllâ : yüce
muarrâ : temiz, pak, arınmış
muhabbet : sevgi
mukaddes : kusur ve eksiklikten yüce, kutsal
müberrâ : arınmış, temiz
mücmel : özetlenmiş
münezzeh : kusur ve eksiklikten arınmış, temiz
nekâis : noksanlıklar, eksiklikler
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın şefkat ve merhameti
rububiyet : Rablık; Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması
saltanat : egemenlik
senâ : övgü
sual : isteme
Sübhanallah : Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir
takviye : güçlendirme, destekleme
tekbir : Allah’ın büyüklüğünü dile getirme
tekid : kuvvetlendirme
tesbih : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anma
tevekkül : Allah’a dayanma ve güvenme
ubûdiyet : Allah’a kulluk