Riyâ, genellikle bir kimsenin diğer insanlardan farklı bir şekilde yaptığı güzel işlere sızar. Çünkü, riya gösteriş demektir. Bir işi başkasının nazarını celp etmek için yaptığınızda, onun dikkat edilmeye değer olması gerekir. Böyle bir konuma sahip olması için, o işin bir imtiyazı olması gerekir.
Yapılan iş, -ne kadar güzel olursa olsun- eğer genellikle herkesin yaptığı iş türünden ise onun özel bir imtiyaz alanı olmaz. İmtiyaz alanı olmayan bir işin “albenisi” olmaz. Albenisi olmayan bir işi, “bulunmaz Hint kumaşı” olmaktan çıkar. Dolayısıyla bu tür işlere gösteriş duygusu sızma fırsatını bulamaz. Çünkü, insanlar akıl ve fikriyle bu “alelâde” işin -gösteriş amaçlı- piyasaya sürülmesinin bir anlamı olmadığını idrak ettiği için onu bu alıverişe zorlayan dürtüleri olmaz.
İşte bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, farzları eda etmek ve haramlardan kaçınmak gibi herkesin prensip olarak yaptığı işlerde gösteriş duygusunun sızma hareketine imkân veren bir unsur yoktur. Çünkü bunları yapmak adettendir; “bulunmaz hint kumaşı” türünden işler değildir. Bu sebeple, insanın gösteriş duygusunu kamçılayan bir zemin olmadığından iman şuuru bu gibi olağan üstü sayılmayan işlere nefsin burnunu sokmasına kolay kolay fırsat vermez.
Farzları yerine getirmek ve haramlardan kaçınmak ve prensip olarak Hz. Peygamber (asm)'in sünnet-i seniyesine / İslam yoluna uymakta riya olmaz. Farz namazlara bağlı olarak kılınan sünnetler de buna dahildir. Meğerki kişi zayıf bir imana sahip olmakla beraber, fıtraten / iç mekanizmaları itibariyle zamanla riyakâr bir karakter kazanmış ve bu riyakârlık onun sesi-soluğu haline gelmiş olsun.
Buna mukabil, sünnet türünden olan hayır hasenat işlerinde bir imtiyaz olabilir. Örneğin herkesin yapmadığı hayır işlerinde bulunmak, çevresinde başkasının pek kılmadığı kuşluk, evvabin namazlarını kılmak, herkesin tutmadığı pazartesi-perşembe oruçlarını tutmak, fakirlere sadaka vermek ve benzeri işlerde kişiye bir imtiyaz alanı açılabilir. Bu imtiyazı göz ardı etmek, bunları normal işler olarak görmek, Allah’ın iltifatını bütün iltifatların üstünde görmek her kişinin değil, er kişinin işidir.
Bu sebepledir ki, “bu tür sünnetleri gizli yapmak daha sevaplıdır”, denilmiş. Ancak, iman şuuru güçlü olan ve başkasına örnek teşkil eden kimsenin, bu sünnetleri açıktan yapmasında bir sakınca yoktur. Fakat çok dikkat etmek gerekir.
Sorularla İslamiyet