Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Âl-i İmrân Sûresi 64-67. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
64-De ki: “Ey ehl-i kitab! Bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin!(1) Şöyle ki: ‘Allah’dan başkasına ibâdet etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da bazımız bazımızı rabler edinmesin!’ ” Buna rağmen (onlar yine de) yüz çevirirlerse artık: “Şâhid olun ki gerçekten biz Müslümanlarız” deyin!
65-Ey ehl-i kitab! İbrâhîm hakkında niçin münâkaşa ediyorsunuz? Hâlbuki Tevrât ve İncîl, ancak ondan sonra indirildi. Hiç akıl erdirmez misiniz?
66-İşte siz öyle kimselersiniz ki, (haydi) hakkında (biraz) bilgi sâhibi olduğunuz şeyde (Mûsâ ve Îsâ mes’elesinde) tartıştınız; fakat hakkında hiç bilgi sâhibi olmadığınız şeyde (İbrâhîm mes’elesinde) niçin tartışıyorsunuz? Hâlbuki (onun gerçek mâhiyetini) Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.
67-İbrâhîm, ne bir yahudi ne de bir hristiyandı; fakat (o, Allah’a) teslim olmuş bir Hanîf (hakka yönelmiş bir mü’min) idi. Ve (o, sizin gibi) müşriklerden değildi.
---
(1)“Beşerin âsâr (eserleri) ve kānunları, beşer gibi ihtiyar oluyor, değişiyor, tebdîl ediliyor (değiştiriliyor). Fakat Kur’ân’ın hükümleri ve kānunları, o kadar sâbit ve râsihtir (köklüdür) ki, asırlar geçtikçe daha ziyâde kuvvetini gösteriyor. Evet, en ziyâde kendine güvenen ve Kur’ân’ın sözlerine karşı kulağını kapayan şu asr-ı hâzır ve şu asrın ehl-i kitab insanları, Kur’ân’ınياَ اَهْلَ الْكِتابِ۞يَا اَهْلَ الْكِتَابِ [Ey ehl-i kitab! Ey ehl-i kitab!] hitâb-ı mürşidânesine (yol gösteren hitâbına) o kadar muhtaçtır ki, güyâ o hitab doğrudan doğruya şu asra müteveccihtir (yöneliktir) ve يَا اَهْلَ الْكِتَابِ lâfzı يَا اَهْلَ الْمَكْتَابِ [Ey ehl-i mekteb!] ma‘nâsını dahi tazammun eder (içine alır). Bütün şiddetiyle, bütün tâzeliğiyle, bütün şebâbetiyle: يَا اَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْااِلٰي كَلِمَةٍ سَوَٓاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ [Ey ehl-i kitab! Bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin!] sayhasını âlemin aktârına (her tarafına) savuruyor.” (Zülfikār, 25. Söz, 37)