Mevcudata baktıkça her şey vazifesini yapıp, yaratıcılarını gösterdikleri görülecektir.
Güneş bir mumdar-ı şehnaz devamlı ışık veren bir mum, safi, isyansız, muti bir hizmetkarım dediği, Allahın rahmeti gereği varlıkların hizmetine verilmiş, hararet ve ışık veren bir memur olduğu görülecektir.
Ay, yıldızlar ve denizler her biri kendi dili ile, biz de birer hizmetkâr, rahmet-i Zülcelâlin birer âyinedarıyız derler.
Zelzele gibi hadiselerin insanları korkutmaması ve vesvese de vermemesi gerekir. Çünkü onlar birer zikir, tesbih, naz ü niyaz ifade ediyorlar. Bütün bunların dizgini Zât-ı Zülcelâlin elindedir.
İman gözü ile bakılırsa yeryüzündeki her şey birer ayet olup kendi dilleri ile Rablerini anlattıkları müşahade edilecektir.
Kulak verip dinlediğimizde matem sesleri, ölüm çığlıkları zannettiğimiz sesler, tatlı ve ahenkli niyazlarla tesbihler olduğu işitilecektir. Varlık alemi bakınız ne diyor?
Dinle, havadaki demdeme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzeme, denizdeki gamgama, radlardaki rakraka, taşlardaki tıktıka birer manidar nevâz (manalı ve ahenkli seslerdir)
Havanın terennümü, gökgürültüsünün naraları, dalgaların nağmeleri birer zikirdirler. Yağmurun şıpırtıları, kuşların cıvıldaşmaları rahmetin tesbihleridir.
Cansız zerreler de dile gelir; Bizi câmid zannetme, ey insan-ı boşboğaz derler. Herbir atom, çekirdeği, elektronu ve gördüğü vazifelerle Hâlıkını tanıttırırlar.
İman ile baktıkça, bütün kainat ulvî bir mûsikî olduğu görülecektir. Her şeydeki hikmet ve nizam tesadüfü reddeder. Bu nazarla hayat lezzetlenir. Elem ve kederler lezzete inkilab eder.
İmanın kuvveti ile ceset ruhla lezzetlenir. Ruh vicdanla zevk alır. Cennet lezzetinden önce, dünyada iken vicdanda var olan lezzet, düşünmekle meydana çıkar. İnsanın dünyası cennet olur.
Yarabbi! bizleri istikametten ayırma. Amin